Doğu keramet, Batı istidrac..
Doğu keramet, Batı istidrac âlemidir.. Batı’da refah seviyesi yüksek diye Doğu’ya hâkim İslâm dinini suçlamak kadim bir zındıklık hilesi, hinliğidir.
İlk emri «oku» olan, kalbin ferahlamasını, vebálden (yükten) kurtuluşunu binaen’aleyh huzuru, hattâ izzeti “muhakkak zorlukla beraber kolaylık vardır. İşlerinden boşaldığın vakit, tekrar çalış ve yorul” formülüyle bildiren Allah’ın şanı ne yücedir...
“İnşirah Sûresi” ve sair tüm emirlerini Kur’ân’ın yaşayan modeli Peygamberimiz Hazreti Muhammed’e (sallallahü aleyhi ve sellem), insanoğlu başıboş bırakılmadığını, Zát-ı ulûhiyyetini, hayat hakikatlerini öğrensin ve yalnız kendisine rağbet etsin diye indirdi Allah (c.c)…
“...kul hel yestevîllezîne ya’lemûne vellezîne lâ ya’lemûn..” (Zümer, 9) Meâlen, “De ki: «Hiç bilenlerle bilmeyenler bir (benzer, müsavi) olur mu?”
Doğu tembelliği yüzünden kaybetti. Doğu İslâm ile şereflendiği için değil, bu dini hakkıyla tatbik edemediği, ihlás ile yaşayamadığı zaman kaybetti…
Asr-ı Saadet’ten sonra İslâm’ın en doğru ve başarılı uygulaması Osmanlıdır.. Bunu tarafsız bütün İslâm ve Hristiyan âlimleri kabul ediyor...
Osmanlı, yükseliş ve gerileme devirlerini yaşarken Batı’da ORTAÇAĞ karanlığı hakimdi... Akıl hastaları, “ruhuna şeytan girmiş” diye boğazına kurşun dökülerek öldürülür, Şeytan’ın o cesetten çıkıp başkalarına girme ihtimaline karşı da burun delikleri balmumu ile tıkanırdı…
Prof. Ayhan Songar hocanın kitaplarında okumuştum. Onlar böyle cinayetler işlerken bizde tekamül etmiş bir ruh tababeti olduğunu, müsteşrıkların ifadeleri ve belgeleriyle anlatıyordu...
Doğu kanaatin, Batı açgözlülüğün diyarıdır. Yine bir müsteşrik (Doğu’yu araştıran Batılı ilim adamı) anlatıyordu: İki papazın nasıl Müslüman olduklarının hikâyesiydi bu...
Bunlar uzun bir seyahatten sonra şehr-i İstanbul’a vasıl olmuşlar... Bir hana (o zamanki otel) yerleşmişler ve sonra da çarşıya alışverişe çıkmışlar...
İhtiyaçlarını bir esnafa sıraladılar. Lâkin adam “olmaz, verebileceklerim bu kadar, gerisini komşumdan alacaksınız..” der..
Papazlar buna mánâ verememiş fakat Türklerin ne kadar kararlı insanlar olduklarını işittikleri için de üstelemeden işaret edilen dükkâna gitmişler.
Bu esnaf daha bir mütebessim, tatlı mı tatlı bir adamcağızmış.. Papazlar daha siparişlerini söylemeden merak ettikleri alışveriş garabetini buna sormuşlar...
“Şu komşunuzda da şimdi alacağımız şeyler vardı ama siparişlerimizin yarısını verdikten sonra gerisini sizden almamızı istedi... neden acaba?”
Adam komşusuna hayırduâlar ettikten sonra: “O siftahını yapmış oldu.. Siftah etmediğimi düşünerek ben de kazanayım diye gerisi için bana yollamış sizi... Siftah ettiğimi görseydi yine böyle yapardı...”
Merak kesilmeyince devam etmiş... “Bizim dinimizde açgözlülük, tamah kerihtir, men edilmiştir.. Kanaat en büyük hazinedir...”
Ve papazlar oracıkta İslâm ile şereflenmişler... İşte bunlar Doğu’nun kerametidir... Batı’nın istidracı ise, Cehenneme sürükleyen, şaibeli servetler refahıdır...
Bize balla karıştırıp sundukları ise, yalnızca kavmiyetçilik, kadın-şehvet fitnesi, kapitalist ahlâksızlık ve sair zehirlerdir...
#HARBİDEN: Doğu suçludur... İmtihanı kaybetmiş, keramete değil Batı’nın istidracına meftun olmuştur... İstidrac ne midir? Onu da akaid bahsinden kendiniz araştırıp okuyunuz... 30.05.2018