GÜNDEM

Doç. Dr. Ömer Akdağ: Dersin adı Türkiye Cumhuriyeti Tarihi olmalıdır

Abone Ol

KTO Karatay Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ömer Akdağ, Milli Eğitim Bakanı'na mektup yazarak "Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersi" müfredatına bazı itirazlarda bulundu.

İşte o mektup:

MİLLİ EĞİTİM BAKANIMIZA AÇIK MEKTUP

Milli Eğitim Bakanlığında yeni bir müfredat yapılmış ve milletimizin tasvibine takdim edilmiştir. Sahamız olması sebebiyle İnkılap Tarihi alanıyla alakalı bazı tespit ve tenkitlerimizi arz etmek istiyorum. Teklif ve tenkitlerim aşağıda maddeler halinde verilmiştir.

1.Sekizinci sınıf için "Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersi" isimlendirmesi uygun değildir. Bu dersin adı "Türkiye Cumhuriyeti ve İnkılap Tarihi" veya “Türkiye Cumhuriyeti Tarihi” ya da “Yakın Tarihimiz” olmalıdır.

2. Genel amaçlar başlığı altında 1. madde olarak ifade edilen kısımda; "Atatürk milliyetçiliği" şeklinde bir başlık bulunmaktadır. “Atatürk milliyetçiliği” olamaz. Türk milliyetçiği olabilir. Bu da ırkçılık olarak değil kültürel zeminde olmalıdır. Şahıslar milletin değerlerini taşır. Milletler, şahısların perspektifleriyle sınırlandırılamaz. Tarihi şahsiyetler, kişiliklerini milletin değerlerinden alır. Burada mevzu olan Türk milletidir.

3. İnkılap tarihi dersinin genel amaçları başlığı altında 8. Madde “Atatürkçü düşünce sisteminin savunucusu olur” şeklinde bir ifade uygun değildir. Türk milletinin ve Türk tarihinin (burada ırkçılık değil kültürel zemindeki bir milliyetçiliktir kast edilen) müdafaası yapılır ve yapılmalıdır. M. Kemal Paşa Milli Mücadele ve Tek partili dönemin önemli bir şahsiyetidir.

4. Onuncu maddede “Türkiye Cumhuriyetinin dinamik temelini Atatürk İlke ve İnkılaplarının oluşturduğu bilincine varır” denilmektedir. Türkiye Cumhuriyetinin temeli, Türk milletinin kadim tarihi teşkil eder. Atatürk ilke ve inkılaplarıyla sınırlandırılamaz. Kaldı bu ilkelerin bir kısmı demode olmuştur. Mesela devletçilik artık yerini hususi sektör almıştır. 1930’lu yılların anlayışıyla öğrencilere ideal verilemez.

4.1. Aynı maddede “ülkesi ve milleti ile bir bütün olan” denilmektedir. Bu madde öğrencilerimize verilecek esas ideal olmalıdır. Devlet-millet bütünlüğü esastır. O halde milletin temel değerleri devlet tarafından dikkate alınmalıdır. Millet, laik olmak mecburiyetinde değildir. Milletimizin içinde laik olmak isteyen olabilir. Bu, onların kendi tercihidir. Ama halkımıza, “Türkiye Cumhuriyetinin dinamik temeli Atatürk ilke ve inkılapları” olarak verilemez ve verilmemelidir. Türkiye Cumhuriyetinin dinamik temeli, 5000 yıllık Türk tarihidir. Devlette esas olan devamlılıktır.

5. On dördüncü madde de “günümüz ve geleceğin sorunlarına Atatürkçü bir yaklaşımla çözümler getirebilecek tutum ve davranış ve beceriler kazanır” denilmiştir. Bir Türk genci günümüz ve istikbal için akıl ve tecrübeyi kendisine rehber edinmelidir.

“Bu dersin eğitim ve öğretiminde” alt başlığı altında verilen metnin 4. Maddesinde şöyle denilmektedir;

“Tarih konuları öğrencilere sorun merkezli sunulabilir. Örneğin ‘Atatürk, 1920’de kurulan yeni devletin mali kaynak sorununu nasıl çözdü?” sorusunu ortaya atılabilir”.

1..Bu ifadede kullanılan Türkçe problemlidir. “Sorun” kelimesi yerine “mesele” veya problem” kullanılmalıdır. Yaşayan ve yaşatan bir Türkçenin kullanılması, kültür ve irfanımızın devamlılığı açısından önem arz etmektedir. “Sorun” kelimesiyle “neyi soracağız?” gibi bir istifham akla gelir. Ayrıca “sorun” kelimesinin mazisi 30 yıldan daha fazla geriye gitmeyen “sor” ifadesinden türetilmiş bir kelimedir. Kullanılan kelimeler, milletimize ait beş yüz sene öncesinden günümüze kültürümüzü ve irfanımızı taşımalıdır. “Mesele” kelimesi beş yüz sene öncesine kadar gider ve Türk kültür ve medeniyetinden izler taşır. Fakat “sorun” kelimesi elli sene öncesine gidemez.

2. Bahis mevzu olan 4. Maddede bilgi hatası vardır. Öyle tahmin ediyoruz ki, gözden kaçmıştır. “1920’de yeni kurulan devlet” ifadesi kullanılmaktadır. 1920 yılında yeni bir devlet kurulmamıştır. 16 Mart 1920’de İstanbul resmen işgal edildiğinden buradaki meclis Ankara’ya taşınmıştır. Milli Mücadele devam etmektedir. 1920 yılında kurulduğu ifade edilen “yeni devlet” ile Ankara hükümeti kast ediliyorsa, bu devlet değil hükümettir. Devlet, Osmanlı Devleti’dir. 23 Nisan 1920’de açılan meclis, İstanbul’daki meclisin devamıdır. Dikkat edilirse “Nazır” değil, “Vekâlet’tir”.

3. Metinde kullanılan kavramlar (istilah) tarihî devamlılık anlayışına uygun değildir. Kavramlar verilmezse tarih anlaşılamaz. Birkaç örnek verelim;

3.1. “Kanıt” ifadesi kullanılıyor. “Delil” ifadesi hangi ihtiyacımızı karşılamıyor mu ki, “kanıt” kelimesini kullanıyoruz?

3.2. “Benzetişim” ifadesi kullanılmış. Bu kelimenin karşılığı nedir? Parantez içinde “simülasyon” ifadesi mukabil anlam olarak belirtilmiş. Bu ne biçim Türkçe ki, yabancı bir lisan ile “tercüme” edilmiş (!).

3.3. “Iraksak” diye bir kelime kullanılmış. Ne demek “Iraksak”? .. Okullarımızın temel vazifesi nesiller arasında uçurum oluşturmak mıdır?

3.4. “Bazı öğrencilerimiz çok iyi sunuş yapmasına” diye başlayan bir cümle kurulmuş. “Sunuş” ne demektir? Hitabet mi denilmek isteniyor?

3.2. “Kurtuluş savaşı” ifadesi yerinde bir kavram değildir. Türk milleti, 1918’de başlayıp 1922 yılına kadar devam eden devrede vatan müdafaası yapmıştır. Bu müdafaanın adı Milli Mücadeledir. “Kurtuluş” ifadesinin kullanılabilmesi için;

a.Milletimiz hürriyetini kaybetmesi gerekirdi ki, onu “kurtarmış” olsun. Böyle bir gelişme olmamıştır. Milletimiz tarihin hiçbir döneminde İstiklalini kaybetmemiştir. Bahsi geçen devrede (1918-1922)milletimizin gerçekleştirmiş olduğu muamele, istiklalini kurtarmak değil, korumaktır. İstiklalimize bir taarruz vaki olmuş, buna karşı milletimiz topyekün müdafaa ve mücadele ederek hürriyet ve istiklalini korumuştur. Dolayısıyla Mondros Mütarekesinden sonra milletçe yapılan mücadelenin adı “Kurtuluş Savaşı” değil, Milli Mücadeledir.

b.”Kurtuluş savaşı ” ifadesini topraklarımızın işgalinden sonra tekrar istirdadı anlamında kullanıyorsa bu ifade de yerinde değildir. Zira Anadolu’nun tamamı işgale maruz kalmamıştır. Mahallî olarak bazı bölgelerimiz işgale maruz kalmışsa da vatan sathı tamamen işgal edilmemiştir. Yapılan isimlendirme 1918-1922 yılları arasındaki döneme verilen umumi bir isimlendirme olduğundan, bu devreye, “kurtuluş savaşı ” değil “Milli Mücadele” olarak isimlendirmek, tarihi vakaları daha uygundur. Kaldı ki, dönemin kaynaklarında “cidâl-i milliye” olarak ifade edilmektedir.

Not: Vaki tenkit ve tekliflerimiz MEB Talim ve Terbiye Kuruluna mail yoluyla intikal ettirilmiştir.

Doç. Dr. Ömer AKDAĞ

KTO Karatay Üniversitesi