DİRENEMİYORUZ !

Küresel hegemonya, tüm argümanları ile bütün Dünyayı etkisi altına alıp kasıp kavururken, içinde en büyük yarayı alan İslam coğrafyası ve Müslümanlar olmuştur. Müslümanlar olmuştur zira müslümanların kendi paradigmalarının varlığının yanı sıra, kayıpları da en büyük olan zümredir. Durum bu denli vehamet içerirken, Müslüman dünya ve aydınları, sorunu hala anlamış, tanımlamış olamadıkları gibi, doğru çözüm yolları da sunabilmiş değiller. Kayıp ve tükenişin farkında olup üzerine eğilmemiş, eğilememiş olmak kaybı katlayan amil olarak karşımızda durmaktadır.

Direnemiyoruz !

Sorunun adını koyamamış, bilimsel şekilde tespit, teşhis ve tedavi metotlarını devreye sokamamış olmamız hasebiyle direnemiyor ve her geçen gün kayıp tonajımıza başka tonajlar ekliyoruz. Bir tükenmişlik, bir yetememezlik, bir yetersizlik ve bir öğrenilmiş çaresizlik hakim Müslümanlar üzerinde.

Küresel ahlaki yozlaşmaya karşı durmak pek olanaklı gibi görünmüyor. Ve küresel Hegemonya binbir türlü silahları ile aralıksız taarruz halindeyken, öylece izlemekten başka bir şey yapamamak (!) Müslümanların düçar olduğu bir mukadderat değildir. Bu yetersizlik, bu yılgınlık ve bu ümitsizlik, aslın da Batı ile Müslümanlar arasında ki makas açısının sanıldığından daha büyük olmasından kaynaklı değildir. Ve hatta bu açı kaale alınır gibi bir açı da değildir. Zira bize aksettirilen açısal fark, bir gerçeklikten daha öte bir acziyet, bir üstünlük algısının pazarlanması girişimidir. Yani bizlere sunulan, anlatılan, pazarlanıp yutturulan ile, gerçeklik arasında ki fark, esasen ele alınması ve irdelenmesi gereken gerçek farktır.

Ama bir gerçeği kabul edeceksek eğer, öyle ya da böyle, şu yada bu kadar da olsa bir farkın olduğu gerçeğidir. Mesele, bu gerçeği kabul etmekten daha ziyade, bu gerçekliğin çapını ve çeperini analiz ederek, kendi savunma ve saldırı doktrinlerimizi hayata geçirmek ya da geçirememektir.

Kürelsel Dünyanın kendi silahlarını, argümanlarını analiz ettikten sonra, bunlar üzerinde hangisinden ne şekilde makul, mantıklı ve ahlaki şekilde istifade edebileceğimizi tafnif etmeliyiz. Zira günümüzün medya, internet ve sosyal alanları ile başabaş bir direnç gösterebilmemiz zaten pek olanaklı değil. Bu tasniflerin hemen arkasında kendi argümanlarımızı ortaya koyarak ve bunlara bir katalizör hüviyeti kazandırıp bir an evvel sahaya sürmek zorundayız.

Unutmamalıyız ki !

Biz müslümanların kazançları kadar kayıpları da büyük olacaktır. Bizler, bir medeniyet iddiası taşıyor olmamızın yanı sıra, aynı zaman da kendi medeniyetimizi ve müntesiplerini de emniyet altına almak gibi sıra dışı bir sorumluluk altındayız.

Silkelenmek, içerisinde bulunduğumuz ataletten kurtulmak, kendi kodlarımıza inanmak ve güvenmenin yanı sıra, ezginlik psikolojisinin anlamsızlığını da bir an evvel keşfetmek zorundayız.

Ve yine unutmamalıyız ki !

Batı’nın belli bir ara açıklığını kabul ediyor olmamız, bütün Batı’nın tamamının bu açıdan pay sahibi olduğu ve bütün Batı halkının bu açıklıktan yana etkili olduğu yanılgısını da bir an evvel görmek durumundayız. Belli bir takım kurum ve kuruluşların sistematik şekilde çalışıyor, üretiyor olması ve bütün bu çalışmaların Devlet tarafınsan sübvanse ediliyor olması, özellikle göz önünde bulundurulması gereken gerçeklerdir. Bunların göz önünde bulundurulması demek, önümüzde, ürkülüp korkulacak bir şeyin olmadığı gerçeğine götürecektir bizleri.

Hem silkinmek ve hem de arada ki mesafeyi kapatmak zor olmasığı gibi, fark atmak bir kuru hayal de değildir.

Lazım olan !

Bir avuç, evet evet sadece bir avuç inanmış insan...