Din, evvela kendisini nitelikler bakımından özel bir yerde konumlandırır. Ve daha sonra bu niteliklerin ihyasında ki samimiyet ve içtenliğe özellikle dikkat çekerken, nicelik en son sıralama da kendisine yer bulur.
Din, bizatihi Allah'ındır ve onun İman ve itaate taalluk eden bütün emir ve ilkelerini belirleme hak ve yetkisi de yine Allah'a aittir. Dolayısıyla başı ve sonuna dair sınırlarını belirleyen bizzat Allah iken, bununla iktifa etmeyip içerisini kendince bir sürü zırvalarla doldurup, bunun adına da bir de takva diyenlerin gerek Din ve gerekse onun müntesiplerine verdikleri zararların boyutundan bigane oluşları, sonra ki felaketlerin boyutlarını da tayin etmesi bakımından ayrıca önemlidir.
Din, evvela kendisini nitelikler bakımından özel bir yerde konumlandırır. Ve daha sonra bu niteliklerin ihyasında ki samimiyet ve içtenliğe özellikle dikkat çekerken, nicelik en son sıralama da kendisine yer bulur.
Mülk suresi 2 ayette '' hanginizin daha iyi işler yapacağını denemek için hayat ile ölümü yarattık '' buyrulmaktadır. Ayete dikkat edilecek olursa, hanginizin daha çok ( nicelik ) değil de, hanginizin daha iyi ( nitelik-kalite) iş yapacağınızı deneyeceğiz demesi, sanırım meramımızı anlatması bakımından dikkat çekicidir.
Allah, teşbihte hata olmayacak ise eğer bir ilke, bir tavır, bir duruş ve haliyle bir nitelik sahibidir ve dolayısıyla dikkat çektiği ve beklenti içerisinde olduğu da yine bu niteliğin bizatihi kendisidir.
Dini, sayısal ritüeller manzumesine indirgeyen, şu katar tekrar edersen bu, bu kadar eğilir kalkarsan şu, gibi çağrışım yapan tüm davet ve söylemlerin Allah indinde hiçbir kıymeti harbiyesinin olmadığına özellikle dikkat çekmek istiyorum.
Yine Allah, Kerim Kitabında defalarca dikkat çektiği şey kesintisizlik ve samimiyettir. Samimiyetten ve içtenlikten bağımsız her davranış, doğru olsa bile bir ehemmiyeti olmayan ve her hangi bir değere karşılık gelmeyen malayani bir iş olarak nitelemektedir. Bunu da en güzel şekilde Maun suresi 4. Ayette, '' onlar yaptıklarından, ne yaptıklarından, neden, kime ve nasıl yaptıklarından gafildirler '' buyrulmaktadır.
Gafletin gerekçesi ise yapılan fiilin anlam, önem ve içeriğinden mahrum olmak, künhüne vakıf olamamak ve haliyle herhangi bir iş mesabesine indirgemek olduğundan bahsolunmaktadır. Oysa ibadete taalluk eden bir olayın evvela Kuran-i bir karşılığa denk gelmesi, sonra içtenlik ve samimiyet içermesi ve yine Kuran'ın sınırlarını çizdiği şekilde olması meselenin omurgasını teşkil etmektedir.
Böyle bir şuur, böyle bir ciddiyet, böyle bir bilinç ve bilgiden mahrum hiçbir eylemin ibadet olmayacağından hareketle, herhangi bir kazanca tekabül ve taalluk etmesini beklemekte bir başka malayani iş ve beklenti olacaktır.
Şayet ne söylediğinizi bilmiyor, şayet nasıl bir eylem içerisinde olduğunuzun farkında değil, şayet bu eylemi neden ve kim için yaptığınızın sahiciliği ve samimiyeti içerisinde değilseniz '' ne söylediğinizi, neden yaptığınızı ve kime yaptığınızı bilinceye kadar yaklaşmayın ( Nisa 43 )ayeti, tam da bu bahsini yaptıklarımızın altını çizmektedir.
Yapmak bir kenara Yaklaşmayın! Zira İbadet evvela bir Kuran-i bilgi, Kuran-i bilinç, kuran-i samimiyet ve tutarlılık içermiyorsa şayet, artık neyi ne kadar yaptığınızın da hiçbir ehemmiyeti kalmamış demektir.
Kaynağını bizatihi Allah'ın kerim kitabından almayan her türlü şekil ve sayı, evvela insan fıtratının onaylamayacağından hareketle tutarlı, sürekli ve tatminkar bir kalp oluşturması mümkün değildir.
Bir eylemin ibadet olması için evvela Kuran'ın desteklemesi ve bununla beraber kuran-i bir şuur gerektirmesi ve yine şekil ve sayı bakımından da yine kitabi olması gerekmektedir. Piyasaya sürülmüş binbir çeşit ve üstelik ne üdüğü belirsiz sayı ve ritüelleri ibadet zannetmek ve üstelik bütün bunları yüksek sayılara denk gelecek şekilde yaşıyor olmanın adına takva denildiği günden beridir şuursuz, bilinçsiz ve bilgisiz yığınlar haline dönüşüverdik.
Oysa Allah, hiçbir kuluna hem gereksiz, hem anlamsız ve hem de çekemeyeceği bir yükü yüklemekten münezzehtir. İslam, bilinç ve şuur üzerine bina edilmiş birey ve toplum inşa etme iddiası olan bir Dindir. Bilginin, bilinç ve şuurun olmadığı hiçbir fiil ve eylem, İslam'ın değer skalası arasında yer almamakta ve bu bahsini yaptığımız dinamik şuur ve bilinci, olmazsa olmazları arasına katmaktadır.
Ne söylediğinizi, neden söylediğinizi ve kime söylediğinizi bilmiyor musunuz ? hiçbir şey yapmayın zira yapsanız da nafile…!