Din Kültürü (!) ve Ahlak Bilgisi (!)
Geçtiğimiz hafta bir gencimiz bindiği dolmuşta; 4 engellinin saldırısına uğradı!
Bu yobazlık ve bu ahlak yoksunluğu; ancak iki şeyin eksikliği ile açıklanır. Bunlardan ilki eğitimdir. Eğitim dediğimizde; kim, kimi nasıl eğitiyor, bunu hala çözebilmiş değiliz. “Eğitim aile de başlar!” dersek; daha henüz kendisini eğitememiş anne ve babalar varken; çocuklar nasıl eğitilsin?
İkincisi ise manevi boyuttur!
Eğitim konusu belki bir şekilde çözülebilir fakat manevi boyutun çözülebilmesi için bu nesil üzerinde bir devrim yapılması şarttır!
Müfredata “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” diye bir ders konulmuş; dini, kültür olarak göstermiş; ahlakı da bilgi olarak vermiş. Yani “Ahlakı bilin ama ne kadar uygularsınız, size kalmış! Din ise bir kültürdür; ister yaşayın, ister yaşamayın! “
Bunlar sorgulanıp, yeniden yazılmalı ki; yeni gelen nesil bunlarla yetişmesin! En azından ahlak boyutunda bir şeyler değişebilsin!
Dinleri incelediğimizde hepsinin temelinde “güzel ahlak” olduğunu görürüz. Putperestlik olsun, Tek Tanrılı dinler olsun hepsi güzel ahlakı emreder. Fakat yaşantılara baktığımızda güzel ahlaktan “ahlak” kavramının çıkartıldığını, sadece “güzel” sıfatının bırakıldığını görüyoruz. Bu bağlamda herkes güzel olabilmek için her türlü çabayı gösterirken; ahlaklı olabilmek için hiçbir çaba sarf etmedi. Ve ne hikmetse güzel ahlakı savunanların birçoğu da kendi derdine derman olmayanlardır. Bu noktada iş döner, dolaşır devrime gelir.
Devrim bugüne kadar hep, komünistlerin yaptığı “Yık, yeniden inşa et!” politikası gibi yansıtıldı. Hayır, devrim bu değildir! Devrim; yıkılmak üzere olan bir şeyi, kökünden kaldırmak ve güzel ahlak üzerine yeniden inşa etmektir. Dünyada yapılmış komünist devrimlere baktığımızda, hepsi köhneleşmiş, yok olmaya yüz tutmuş düzeni yıkıp en başta güzel ahlakın temel alındığı; herkesin eşit olduğu, kimsenin kimseye üstün olmadığı, herkesin birbirine yardım etmesini aşıladığı bir sistem oluşturuldu. Fakat uygulamalara bakıldığında kan ve gözyaşından başka bir şey getirmedi!
Toplumlar neden isyan eder?
Bunun birinci sebebi, en koyu komünist ülkenin bile yaşantı tarzının kapitalist olmasıdır. Komünist liderler tarafından yönetilen Çin Halk Cumhuriyetinde bile komünist bir tek kişi kalmamıştır. Çünkü bir nesil yok oldu, yeni bir nesil oluşturuldu! Komünist sistemde bir nesli yok ettiler; kapitalist sistemde yeni bir nesil oluşturdular. Aynı şey Rusya içinde geçerlidir. Bugün (güya) dini bir yönetimle yönetilen Arap ülkelerinde de durum aynıdır.
Ülkemize gelelim; Ne olduğunu unutmuş, nereye gideceğini bilmeyen bir Türk Gençliği...
Çıkmış bir tanesi tıp öğrencisiymiş, (bazı rivayetlere göre de değilmiş.) eee? Kick boks lisansı varmış, eee? Kendisini satması lazım! Kendini nasıl satabileceğinin derdine düşmüş; “Dur bir kick boks lisansımı göstereyim!” demiş!
O kadar çok “ben duygusu” ve o kadar çok “kendini sat duygusu” aşıladılar ki bize...
Sonra nereye gidiyor, bu toplum?
Bu toplum bir yere gitmiyor, bu toplum çöküyor!
Bir yerde bir olay oluyor; bir insan durup dururken saldırıya uğruyor, ayıracak insan dahi kalmamış!
“Banane!” Bu kelime ile benliği aşıladılar. Toplumsallığı, birlikten güç doğarlılığı değil!
“Ben” de! “Bencil ol!” O kadar çok “ben” var ki…
Bu kadar çok “ben” in arasında sen kimsin? “Ben” dediğin zaman sana “Kimsin?” diye sorulduğunda kim olduğunun cevabını verebiliyor musun?
Bugün “ben” deyip, ortaya çıkıp, kendini pazarlayan erkek ve kadınlar!
Yarın anne ve baba olduğunuz zaman/veya oldunuz zaten; çocuğunuzu terbiye ederken, ben duygusuyla mı terbiye edeceksiniz/veya ediyorsunuz? Yoksa olması gereken bir ahlak kavramı üzerine mi terbiye edeceksiniz?
"Benim çocuğum, ben böyle istiyorum, ben şöyle istiyorum!" Sanki çocuğu haşa siz yarattınız, sanki çocuk bir makine, düşünme mekanizması yok!
Peki, o çocuk ne olacak? İlk nefret ettiği kişiler anne ve babası olacak! Daha sonra ona baskı yapan herkes, daha sonra onun canını yakan herkes! Böyle bir insandan ne beklersin? Ya bir hırsız, ya bir katil, ya bir haydut, ya da -kendinden güçsüz olana güç taslayarak, kendini ispatlama çabasına girecek bir ahlaksız!
Kendisini hiç bir şekilde ifade edememiş bir çocuktan başka ne bekleyebiliriz?
Bir adım öteye gidelim; kadınlarımız, kızlarımız evlilik programlarına çıkıp; “Acaba nasıl bir koca bulabilirim?” in derdine düşmüş! Parası, pulu için biriyle evleneceksin - ki ne kadar evli kalacağı şüpheli- sonra senden bir nesil doğacak ve sen o nesli “ben” duygusuyla yetiştireceksin! Sonra diyelim ki o çocuk doktor oldu, avukat oldu!
Hangi ahlak üzerine avukat oldu? Kimi, kime satarak yapıyor mesleğini?
Doktor oldu! Ne kadar maaş için oldu? Annesi/babası çok iyi bir eğitim verdiği için mi oldu? Hayır! Sizden kurtulmak için, özgür olmak için, sizin baskıladığınız karakterini; dişini geçirebildiği kişiler üzerinde satmak için!
Ne de olsa;
Doktorsa önünü ilikliyorsun, hademe ise daha farklı davranıyorsun. Peki, sen kimsin?
Doktora göre senin değerin ne, hademeye göre senin değerin ne?
Doktor seni aşağılarken; hademe “Hoş geldin beyefendi/hanımefendi.” diyebiliyor, değil mi?
Biri sana değer verirken; diğeri seni böcek yerine koyabiliyor, değil mi?
Seni böcek yerine koyana sen düğme iliklerken; sana beyefendi/hanımefendi diyene sen böcek muamelesi yapıyorsun!
Hangi duyguyla “ben” duygusuyla!
Hadi git, tüm “ben”liklerini topla ve çöpe at şimdi!