Sessiz, sakin, dingin, merhamet ve saygı içerisinde olmak, anlamak, dinlemek ve tartmanın bize özgü hasletler olmadığı bir toplumun ferdi olarak, debdebeli bir kavgaya talip oluşum pek sırıtık düşmese gerek…
Sessiz, sakin, dingin, merhamet ve saygı içerisinde olmak, anlamak, dinlemek ve tartmanın bize özgü hasletler olmadığı bir toplumun ferdi olarak, debdebeli bir kavgaya talip oluşum pek sırıtık düşmese gerek…
İnsanlık tarihi ders çıkarmak ve çıkarılan onca dersten ibret almak adına mebzul miktarda malzeme sunmaktadır bizlere. Dolayısıyla mesele ibret alınıp dersler çıkarılacak malzeme yoksunluğu değil. Tam bu nokta zurnanın zırt dediği yerden de öte utanılması, haya edilmesi ve kararan yüzlerin uzunca bir müddet başını kaldıramayacağı bir düzlemdir.
Bir değil, on değil yüz değil ve sayısının nerelere dayandığını kestirebilene aşk olsun cinsinden tekrarlanmış hatalar, tekrar ve tekrar edilip duruyorsa şayet, baş kalksın mı yoksa ne olsun ? sorusuna cevap, sizlerin olsun…
Hepimiz bir diğerimiz için fettan, bir ötekimiz için cellat oluverirken, akordu bozuk, içerikten yoksun, temeli zayıf olmaktan öte çürük hissiyatlarımızı kutsal sandığımızdan beridir skor tabelası hep aleyhimize çentikler atıp durmakta.
Sanki, hükümran bir yasa gibi cellat misali başımızda savurup durduğu edepsizlik kılıcı, gün geçmiyor ki içimizden birilerinin başını gövdesinden ayırmış olmasın. Ve bizler de, bu edepsizin, ahlaksız ve adaletten yoksun kılıcının gölgesi altına sığınmış ve saklanmış sadık köleler gibi senkronize ibadet seremonileri sergileyip durmaktayız.
Kaçınıza ya da topunuza veyl olsun diyerek işin içinden çıkamayacağım gibi, kendimi de azade kılamayacağım gerçekliği, kılıcın tenimden koca bir parça koparışına da engel olamamaktayım ve Bana da veyl olsun…
Hakikat ve elbisesi hayli pahalı olması ve kendine has bir tarzı olması dolayısıyla herkesin ulaşması ve üzerine uydurup rüküş görüntüden kurtulmasının mümkünsüzlüğü, haliyle elbisenin değerine de belli oranda ışık tutmaktadır.
Yanlışların, günahların ve ayıpların ateşli müdafisi olduğumuzdan beridir ne mahallemiz ne karşısı gün yüzü görmüş değildir. Kofti dürtülerimizin kutsallığına olan aptalımsı inanç, berbat bir provakatör oluşumuzun önünü ardına kadar açarken, sıçrayan pislikten kendi analarımızın da nasiplendiğini görmek bir türlü nasip olur bir erdem de değildi haliyle…
Seçkin jakoben sınıfın ihtiraslarına, şehevi tutkularına gönüllü köleler olmamız, hürriyet ve hüviyetimizin de katili olurken, ne kendimiz kendimize ne de başkalarının uyanmamız için iğne batırması aklımıza dahi gelmiyordu.
Sahte, ciddiyetsiz, samimiyetsiz şaklabanlar ile yapılan içeriksiz, niteliksiz ve tattan yoksun ortam, içilen çayların tadına da sirayet ediyordu. Ne çayın ne şekerin tadı yok artık. Bütün bunlar sızım sızım sızılar gark ediyorken bütün mahalle sakinlerinin yüreklerine, çark, tüm acımasızlığı ile yine aynı yönde dönmeye devam ediyordu.
Her iki mahallenin sakinleri sakin durmazlarken, kırılan kafalar, yarılan kaşlar ve kararan umutlar üzerinden tepinen ve izlerken ergen zevki yaşayan arsız güruhun attığı kahkahalar, kulaklarımda çınlayıp durmaktadır.
Duruuun yapmayııınn diye haykıran bir iki kişinin gümbürtüye giden feryatları takatsiz kalıp heba ediliyorken, heba edilip kaybedilenleri paha biçilmesi de zaten mümkün değildi. Mahallemiz yıkılıyor ve karşı mahalleyi amansız ve acımasız taş yağmuruna tutarken kararmış gözlerimiz, kayıplarımızın değerini daha bir yüceltip yükseltiyordu.
Geçici bir ateşkes ile kendi mevzilerine çekilmiş mahalle sakinleri zayiat tespiti yaparken, bir diğer taraftan karşı mahalleye verdikleri zayiatın büyüklüğü ile tatmin arayadursun, elde kalanın ne Dünya ne ukba çorbasına bir katık olması zaten mümkün değildi.
Kimselerin aklına mahallesini temizlemek gelmiyordu….