Cübbeli Ahmet hoca ve satranç fetvası savunması -1
Cübbeli Ahmet hoca (Ahmet Mahmut ünlü) haftanın sohbeti programında, kendi yazdığı kitabı rastgele açıp okurken satrançla ilgili yazılan hadisleri de okudu. O hadislerde satranç oynamanın kötü olduğu, dolayısıyla haram olduğu anlatılıyordu. Cübbeli Ahmet hocada yorumsuz konuyu aynen tekrar ederek verdi. Herkes de “cübbeli Ahmet hoca satranç haram fetvası verdi” diye yaygarayı kopardı. Başladılar cübbeli Ahmet hocının verdiği fetvanın yanlışlığı üzerine açıklamalar yapmaya, karşı fetvalar vermeye… Cübbeli Ahmet hocada her klasik ehli sünnet taraftarı gibi kendini akli yani felsefi yöntemler ile savunmakta yeterli sosyal gayreti göstermedi. Çıkıp bir televizyon programına alıp karşısına karşıt görüşlü bir kaç kişiyi; konuyu enine boyuna tartışmadı. Kendi görüşünü karşısındakiler ile tartışmaktan kaçındı. Çünkü hadislerin uydurma olduğunu söyleyip delil olarak kabul etmeyen bir topluluğa, felsefi açıklamalar yapmak gerekir ki, öyle bir tartışmadan akıl yolu ile galip gelmekte çok zordur. Herkesin modern dünyanın algısına uygun olarak, satrancın çok faziletli bir oyun olduğuna ve mutlak bir şekilde öğrenmenin insana ve insanlığa faydalı olduğuna olan inancı karşısında susturucu deliller getirip kendini savunmak, kendinle alay edilmesine imkan vermeden “adam çok akıllı konuştu ya… “ dedirtecek kadar, aklın tüm imkanlarını kullanarak savunma yapmak gerçekten zordur. Cübbeli Ahmet hocanın televizyon programlarında çıkıp kendini savunamaması ehli sünnet inancına sahip bir İslamcı olarak beni darlandırdı.
***
Evet, ben satrancın haram olduğunu düşünmüyorum ama karşı görüşteki bir ehli sünnet savunucusunun, temsil ettiği ilim geleneğinin adına, modern dünya savunucuları karşısındaki suskunluğu, beni üzdü. Aynı görüşte olmasak da modern dünya karşısında daha aktif olmalı ve her platformda karşıt görüşlü insanlarla açıkça, uzun uzun tartışabilmeliydi. Ben alim değilim ama yine de eskiden çok yapmış olduğum benim görüşümü benimseyenlere dahi muhalefet yapma mesleğimi, satranç helal diyenler için icra edeceğim. Yani satranç haram diyenlerden olmasam da, satranç haram diyenler için bir avukat mantığı ile felsefi savunma yapacağım. Cübbeli için değil, temsil ettiği gelenek için bunu yapacağım. Hem de bedava :)
***
Satranç oynamanın helal olduğunu söyleyenlerin iddialarını ve gelenek adına felsefi savunmalarımı aşağıda birer birer sıralayarak, satrancın haram olduğu görüşünün de ciddi ve derinlikli olduğunu göstermek istiyorum. İmamı azam ebu Hanife dahi satranç haram diyenler grubundan, herhalde onun zekasından şüphe edecek yoktur.
Birinci iddia
Satrancın haram olmadığını söyleyenler diyorlar ki, İslam dini aklını kullanmaya önem verir, satranç da zeka geliştiren oyundur. Zeka geliştiren bir oyun yasak da değildir. Mantıki çıkarım şöyle yapılıyor. Zeka geliştirmek helaldir, satranç zeka geliştirir; öyle ise satranç helaldir.
Bu görüşün sahipleri, satranç konusundaki hadisi şeriflerle ilgilenmezler, sadece satrancın zeka geliştirme yönü ile ilgilenirler ve odaklanırlar, “İslamın hakikatlerini öğrenmek için zeka mutlaka gereklidir, zekamızı geliştirerek islamın hakikatlerini daha çabuk buluruz, zaten Allah’da böyle ister” diye düşünürler.
Birinci iddiaya, birinci savunma olarak derim ki…
Evet, İslamın hakikatlerinin akıl ile bulunuyor olması doğru bir tespittir. Akıl imtihan için zorunlu şarttır. Aklı geliştirmek her zaman iyidir. Ama her aklı geliştirme yöntemi, sadece kendi alanında söz sahibi olma sonucunu doğurur. Satrançta zekasını geliştiren, satrançta söz sahibi olur. Sosyoloji ile zekasını geliştiren, sosyolojide söz sahibi olur. Psikoloji de zekasını geliştiren psikolojide söz sahibi olur. Bir alanda tecrübe ile derinleşip zekası geliştiren bir insan, başka bir alanda doğru çıkarımlar yapacak kadar gelişmesi mutlak değil, muhtemeldir. Her muhtemelde zorunlu değildir. Akli çıkarım, sebebi sonuca, sonucu sebebe bağlamaktır. Yani sebebe bakıp sonucu tahmin edersiniz, sonucu bakar sebebi tahmin edersiniz. Her zaman sebep sonuç ilişkisini doğru kurmak, salt zeka ile mümkün degil aynı zamanda tecrübi bilgiye de ihtiyaç duyar. Örneğin, tıb alanında ihtisas yapmış biri diğer alanlarda da sebep sonuç ilişkisini doğru kullanacağı anlamına gelmez. Satranç her alanda söz sahibi olacak kadar zekayı geliştirmez, sadece satranç alanında söz sahibi olmayı gerektirecek kadar zeka geliştirir. Başka alanlarla da pekala zeka geliştirilebilir. Eğer öyle olsa idi, dünya satranç şampiyonları en iyi sosyolog, en iyi psikolog , en iyi felsefeci, en iyi tarihçi, en iyi matematikçi, yani kısaca her konunun uzmanı, “herşeyelog” olmaları gerekirdi. Oysa ki bunların içinde, her felsefi ve dini inanıştan olanlar ile ateist olanlar var. Müslüman olmayan dünya satranç şampiyonları, kuranı inceliyorlar ve diyorlar ki bu bir tanrı yapıtı değil. Bir insan yapıtı uydurmadır diyor. Allah aklınızı kullanmaz mısınız diyor, ama onlar kullanmayıp reddediyorlar. Öyle ise onlar aklı ile satrançta dünya şampiyonu olacak kadar, satranç oyunundaki sebep sonuç ilişkisini kuruyor, fakat dini konularda hakikati anlayacak kadar, sebep sonuç ilişkisi kuramıyor. Şimdi biz diyebilir miyiz ki, islamın istediği gelişmiş zeka, islamı reddeden dünya şampiyonu satranç ustalarının zekasıdır.
Şimdi şöyle bir hayal kuralım, bu dünya satranç şampiyonu kişiler, peygamberimiz zamanında yaşamış olsalardı, ve peygamberimiz ile tartışırken, sen satranç bilmiyorsun yada biz seni satrançta yeneriz öyle ise sen yanılıyorsun deselerdi ve islamı reddetselerdi. Biz de o zaman da yaşamış olsaydık, bir satranç oynayın da görelim mi diyecektik. Doğruyu satranç oyunundaki galibiyete göre mi belirleyecektik. Her zeka kendi alanında söz sahibi olur. Nübüvvet alanında peygamberimiz söz sahibidir, diğer alanlarda peygamberden daha iyi bilgi öğrenmiş olan kişiler olabilir. Tıpkı hurma ağaçlarının aşılanması konusunda olduğu gibi… Peygamberin satranç oynayıp, yenilmiş olsaydı bile, onun nübüvvet vazifesinde bir eksikliğe delalet etmezdi.
Bir daha ki yazıda konuya devam edeceğiz inşallah… selametle kalın…