ÇANAKKALE ZAFERİ VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Tarih geçmiştir, tarih yaşanan gündür, tarih gelecektir. Tarihini bilmeyen, tarih şuuruna sahip olmayan milletler yok olmaya mahkûmdur.
Türk milletinin tarihi, nice bin yıllara uzanan köklü bir tarihtir. Elbette ki bin yılların tarihinde sevinçli günler olduğu gibi acılı, sancılı günlerin olması; yükselişlerin olduğu gibi düşüşlerin de yaşanması gayet doğaldır. Hele ki bir millet tarihe yön vermeye, tarih yapmaya muktedir bir millet ise sevenlerinden çok; yok olmasını isteyenler olacaktır.
İşte tarihte eşine rastlanması mümkün olmayan Çanakkale Savaşı da tarihe yön veren bir büyük milletin, Türk milletinin, yok edilmesi üzerine kurgulanan ancak imanın küfre, hakkın batıla, haklının haksızlığa gaip geldiği savaşın adıdır.
Çanakkale şaire:
“Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhidi...
Bedir’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.
…
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.” ,dedirten bir büyük kahramanlık destanının adıdır.
Çanakkale; Anadolu’yu işgale hazırlanan Batı’nın çelik zırhlarla donattığı; renkleri, dilleri ve ırkları farklı insanlardan oluşan ordularının, iman dolu göğüsler karşısında bozguna uğratıldığı; Rahmana kul olanların karşısında insanlıktan nasibini almamışlara diz çöktürüldüğü Türk yurdunun adıdır.
Çanakkale; devletin bekasını, vatanın sevdasını yüreğinde taşıyan; Akif’in veciz ifadesiyle; göklerin ölüm indirdiği, yerin ölü püskürttüğü o cehennemi saldırılarda şehit olmayı şeref bilen kahramanların, düğünlerinin adıdır.
Çanakkale, zırhına, topuna, gücüne güllesine güvenen; bir metrekare toprağa 6000 mermi yağdıran buna rağmen bir karışına dahi giremeyen, Müttefik Orduları Başkomutanı General Hamilton’a “insan ruhunu yenmenin mümkün olamadığı yer” dedirten Anadolu toprağının adıdır.
Çanakkale; milletimizin bütün fertlerinin tek vücut haline geldiği dayanışma, birlik ve beraberlik duygularının doruklaştığı; bağımsızlık, şeref, onur, vatan ve bayrak için 253 bin canın cennet ile kucaklaştığı bir büyük yürüyüşün adıdır.
Çanakkale; “vatana kurban olsun” diyerek evladının ellerini kınalayan anaların, eşini, kardeşini, nişanlısını, babasını “namusum ayaklar altında kalmasın” diye düğüne gönderir gibi cepheye gönderdiği, bu toprakları olduğu kadar gönül ve kültür coğrafyamızdaki pek çok evin şehitle taçlandığı o muazzam ruhun adıdır.
Çanakkale; canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda / Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.”,diyen; dinin, devletin, namusun, bayrağın ve bağımsızlığın en zor şartlarda dahi pazarlık konusu yapılamayacağının haykırıldığı şahlanışın adıdır.
Çanakkale, "Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar Rableri katında diridirler. Allah’ın bol nimetinden sevinç içinde rızıklanırlar” ayetiyle Yüce Allah'ın iltifatına mazhar olan, tevhid ile yıkanıp tekbir ile toprağa düşen yiğitlerin kazandıkları bir büyük zaferin adıdır.
Bugün, al bayrağımız göklerde özgürce dalgalanıyorsa,
Bugün; vatanımızda özgür, alnımız ak, yüreğimiz pak, namus ve şerefle yaşıyorsak, Bugün, dinimizin temeli ezanlar beş vakit semalarımızı süslüyorsa,
Bugün, İslam coğrafyasının maruz kaldığı zulüm, zorbalık, haksızlık ve kötülükleri Çanakkale’de can verenlerin gözleri ile değerlendirebiliyorsak…
Bütün bunlar, Çanakkale’de vatan toprağını canından aziz bilen, uğruna gözünü kırpmadan şahadet şerbetini içen, ülkemizin her bölgesi ile gönül ve kültür coğrafyamızdan gelen Allah’a adanmış canlar sayesindedir.
Onlar, o cennet müjdeli şehitler; “Çanakkale geçilmez”, dediler. Onların canları ile yazdıkları destanları anlatmak için kelimeler öylesine bodur, kalemler öylesine aciz ki…
Çanakkale, milletimizin mayasında olan vatan, millet, bayrak ve bağımsızlık ruhunun somutlaşmış ifadesidir. Bizler, o ulvi ruhun sahiplerinin evlatları olarak ne kadar övünsek azdır. O ruhu yaşadığımız ve yaşattığımız sürece üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir engel olmayacaktır.
Aradan yüz üç yıl geçmesine rağmen bugün ruhları ile aralarımızda yaşayan ve yaşayacak olan aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi bir defa daha rahmetle, minnetle, duayla yad ediyor; emanet ettikleri vatanı ve semalarımızı çınlatan Ezan-ı Muhammedi’yi ebediyen koruyacağımıza nice yüz yıllar üzerine yemin ederek söz veriyoruz.
Hadi Önal
(hadional23@gmail.com)