BİRLİK ANLAYIŞIMIZ

Birlik ve dirlik dendiği zaman akla ilk gelen siyasi birliktelik. Siyasetin doğası gereği de yadırganır bir talep ve beklenti de değil elbette. Dolayısıyla mesele, birlik ve dirlik çağrısında değil. Mesele, bireyden bireye, kurumdan kuruma ve liderden lidere değişen birlik ve dirlik anlayışından kaynaklanmakta.

Şayet etrafınız da önemli bir kitle yeknesak şekilde duruyor, sizi sarıp sarmalamış ve bu kitlenin yüzdelik dilimi de sizi emin bir sahile taşıyacak bir yüzde ise, o süreçte aranızdan ayrılan birkaç kişinin ne söylediği, giderken neden ve niçin gittiği, kimlere hangi saiklerle kırıldığı umurunuz da bile olmuyor.

Umurunuz da bile olmuyor zira hala etrafınız da ki kitlenin yüzdesi, sahilinizin emniyetini sağlayacak bir dilim içerisindedir. Oysa o bir kişinin ayrılık gerekçesi dikkate alınmış olsa, kişinin acısı, sancısı, kırıklık ve hüznü üzerine dikkatle eğilinmiş olsa, kayıpların önünün kesilmesi ile birlikte o kişinin tekrar sisteme entegresi de hiç maliyetsiz mümkün olacaktır.

Ama etraf ve eşrafta ki o emniyet veren yüzdelik dilimin sarhoş edici bir etkisi vardır. O sarhoşluk etkisi, o ciddi ve yüksek emniyet duygusu, bir kişinin ayrılmasına, neden ve niçinlerine zaman dahi ayıramayacak bir duyarsızlık meydana getirmektedir. Oysa o bir kişi, bir işaret fişeği niteliği taşımakta ve belli bir zaman sonrasının alacağı şeklin habercisi idi.

Duyarsızlık, yüzdelik dilimin verdiği özgüven, sarhoşluk skalasına yeni çentikler atarken, yavaş yavaş altın oyulduğunun görülmemesinde ki en büyük yanılgı olarak orta yerde durmaktaydı.

Ve zaman ilerledi. Kırıklıklar, kırgınlıklar, vefasızlıklar ve bütün bunların toplumsal karşılığı yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başlaması ile birlikte, sağ ve soluna başkalarını da alarak büyümeye başladı. İşte bu büyüme, bir takım şeylerin farkedilmesine zemin hazırlamıştı ki, fark etmenin de artık bir anlamının olmadığı bir zaman dilimiydi.

Yara açılıyor, yırtık büyüyor ve kopuşlar hızla bambaşka boyutlara evriliyordu. En ağır topların birbiri ardı sıra istifaları ve giderlerken geriye buruklukla bakmak bir kenara, alabildiğince kırgın, kızgın ve küskünlükleri her halukar da dışarı sızıyordu.

Gelinen nokta da eteklerin zil çalması artık bir değer ifade etmiyor ve dün herhangi bir dert ve tasa gerekçesi görülmeyenler, büyük bir dert ve ciddi tasaların başat aktörleri oluyordu. Rahatlıkla ve bir hiç yüzünden gözden çıkarılanlar, hoyratça harcananlar, bir teşekküre dahi layık görülmeyenler, kendilerine reva görülenleri ceplerine koyarak ayrılıyorlardı.

Hem sayı bakımından ve hem de ceplerinde ki rezerv bakımında önemli bir kütleye dönüşmüş olan bu kırgınlar zümresi, geri dönülmesi mümkün olmayan bir yola girmiş ve yapılabilecek tüm tekliflere de kapılarını ardına kadar kapatmışlardı.

Zarar, ziyan ve tehlike, tahmin edilenlerin de ötesinde seyrediyor artık. Gizli aşikâr yapılan tüm kamuoyu yoklamaları da bu tehlikenin boyutlarını rakamlar ile ifade edip daha somut hale getirince, kendim ettim kendim buldum terennümü de bir ehemmiyet ifade etmiyordu artık.

Birlik ve dirlik söylemi, sarhoşluk ve şımarıklığa kurban verilmiş ve gelinen bu noktanın da ana aktörü olmuştu. Artık Ak partinin en az üçe bölüneceği tartışma götürmez bir gerçeğe dönüşmüş durumdadır. Dışlanan, kovulan, önemsiz ve değersiz görülen her kişinin yerine entegre edilenlerin ciddiyetsiz, samimiyetsiz ve toplumsal doku ile uyuşur kişilerden oluşmaması, ayrılan ve kopan kümenin hanesine bir başka puan olarak yansıyordu. Mesele kabine kurmak değildi. Mesele gidenlerin yerine başkalarını koymak/koyabilmek hiç değildi. Mesele, birlik ve dirlik kavramına getirilen halel ve bu daire içerisinde buluna kişilerin kolayca harcanması meselesiydi.

Gelinen noktada atı alan Balkanlara varmış ve bir sonra ki seçimin akıbet ve sonuçlarının ne denli ve hangi boyutta yıkım getireceğidir.