Bir Takım Edepsizler

Bülent Arınç, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, avukatlıktan gelme bir siyasetçi. Siyaset sahnesine ilk defa 1995 Türkiye Genel Seçimlerinde, Refah Partisi'nden Manisa Milletvekiliseçilerek girdi. 1999 seçimlerinde de aynı partiden tekrar seçilerek meclise girdi. 2002 seçimlerindeyse Adalet ve Kalkınma Partisi'nden kurucularından oldu ve aynı partiden milletvekili seçilerek tekrar mecliste oldu. 2002 yılından sonra birçok görevde bulundu ve son olarak malumunuz Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu’na atandı. Yani anlayacağınız yıllarını siyasete vermiş, bir siyasetçinin nasıl davranması gerektiğini ziyadesiyle bilen bir isim. Hukukçu olmasından mütevellit siyasilerin sertte olsa, ağırda olsa, inciticide olsa eleştiriye katlanması gerektiğini en iyi bilen isimlerden biri.Vatandaş olarak bize yüklenen bir sorumluluk değil bu, siyasilere yüklenmiş bir sorumluluk. Şimdi siyasilerin eleştiriye katlanma zorunluluğunun ne olduğunu tekrar hatırlayalım. Mesleğine duyduğum saygıdan ötürü, genç bir meslektaşı olarak yılların tecrübeli hukukçusuna anlatmak af edersiniz ama benimde haddime değil. Bir hukukçu olarak değil ama bir vatandaş olarak bu sorumluluğu yılların deneyimli siyasetçisi, hukukçusu Bülent Arınç Bey’e hatırlatmakta fayda var.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yerleşik görüşlerine göre; siyasetçilere yapılacak eleştirilerin sınırı, özel kişiler için olandan çok daha geniştir ve bu görüş günümüzde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yerleşik ilkelerinden biri haline gelmiştir. Şimdi bu sınırı şöyle açıklayabiliriz; Siyasetle uğraşan kişiler, yapmış oldukları politikaların doğal bir sonucu olarak kendilerine yöneltilecek sert, ağır ve hatta incitecek düzeydeki eleştirilere de katlanmak zorundadır. Siyasetçiler, kendi iradeleriyle ve bilinçli olarak yapmış olduğu politikayı, eylemi ve davranışları kamuoyunun, gazetecilerin, vatandaşların kontrolüne açık bırakmaktadır. Siyasetçilerin kendi şahıslarına ve yapmış oldukları politikalara yönelik eleştirilerin izin verilen sınırlarının özel kişilere nazaran daha geniş olduğu tüm hukuk sistemlerinde yerleşmiş bir ilkedir. Bu ilkenin gerekçesi, siyasetçilerin, özel kişilerden farklı olarak diğer siyasetçilerin, gazetecilerin ve halkın yakın denetimine açık olan, kamuoyuna mal olmuş kişiler haline gelmeyi bilerek tercih etmeleridir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin istikrar kazanmış uygulamalarında da siyasetle uğraşan kişilerin kendilerine yönelik sert, ağır, hatta incitici eleştirilere dahi katlanması gerektiği vurgulanmıştır.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, kamuyu ilgilendiren, genel nitelikli sorunlara ilişkin alanlarda ifade özgürlüğüne sınırlama getirilemeyeceğini kesin bir dille belirtmektedir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Uygulamalarına benzer bir şekilde birçok Yargıtay Kararı da mevcuttur. Vatandaş olarak ben, sen, o yapmış olduğumuz davranışları veya eylemleri büyük çoğunlukla kendi özel dünyamız için meydana getiririz. Kamuoyunun takdirine ve eleştirisine açık olan bir alan değildir dolayısıyla. Siyasetçiler kamuoyuna mal olmuş kişiler olduğundan le yapmış oldukları, yapacakları, yapmayı düşündükleri davranışlar, eylemler, fikirler toplumun genel eleştirisine açık düzeydedir. Siyasetçi, takdir edilmekten hoşlandığı gibi aynı zamanda eleştirilmeyi göze almalıdır.

Şimdi gelelim Bülent Arınç’a göre edepsizlik olarak sorgulanan durumun ne olduğuna; ‘’ Sözcü’den Veli Bayrak’ın haberine göre, üyelere imzalatılan ilk sözleşmede maaşın 13 bin lira olarak belirlendiği, daha sonra ise 18 bin liraya çıkartıldığı öğrenildi.’’Yapmış olduğum alıntıda da belirtildiği gibi Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyelerinin maaşlarının 13 bin liradan 18 bin liraya çıkartılması sosyal medyada büyük yankı uyandırdı. Biliyorsunuz ki memleketimizde asgari ücret net 2 bin 20 TL, brüt 2.558 TL tutarında.Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyelerinin alacağı maaşın yaklaşık 9’da1’i tutarında. Vatandaşın ilgisi çekmiş bu durum, sorguluyor ve yer yer eleştiriyor. Bunu edepsizlik olarak nitelendirilecek durum ne? Vatandaş sorgulamasın mı? Ülke olarak maddi, kültürel ve eğitimsel olarak kalkınmayı isteyen, vatandaşının eğitimini arttırmayı, toplumunu yüceltmek isteyen hiçbir siyasetçinin vatandaşının düşünmesinden ve düşüncesini hukuka uygun bir şekilde ifade etmesinden rahatsız olacağını sanmıyorum. Önceki yazılarımdan birinde de hatırlarsınız ki düşünce ve düşünceyi ifade etme özgürlüğünden bahsetmiştim. Şimdi biz bugün 2.500 yıl öncesine mi döneceğiz tekrardan? Vatandaş düşünmesin mi? Sorgulamasın mı? Yanlıştır efendim bu yanlıştır. Sorgulamayan bir toplum ileriye gidemez, kalkınamaz. Kaldı ki sorgulanan konuysa yapılan herhangi bir icraatın, projenin veya kurulan bir organize sanayi bölgesinin ülke ekonomisine, istihdamına katkısı değil. Yeni kurulan bir kurulun üyelerinin maaşlarına kurul daha tam anlamıyla faaliyete girmeden yapılan zam. Kullandığı ifadeyi Bülent Arınç gibi deneyimli bir isme yakıştırmak mümkün değil. Devletin birçok kademesinde görev almış, devlet adamlığını görmüş, vatandaşla iç içe olması gereken birçok makamda görev alan bir şahsın, vatandaşın en ufak eleştirisini edepsizlik olarak nitelendirmesi kabul edilecek bir durum değil maalesef. Bizim ülke olarak ihtiyacımız olan şey temel haklara, özgürlüklere, insan haklarına saygılı bir hukuk sistemiyle birlikte memleketimizi her daim dahanasıl ileriye götürebiliriz, vatandaşımızın eğitim ve kültür düzeyini nasıl arttırabiliriz, ekonomimizi nasıl büyüteceğimizdir. Üniversitelerden mezun olan gençlerimizin KYK Borcunu nasıl ödeyeceğini düşünmek yerine, iş kaygısı olmadan, mezun olduğu bölüme özel işlerinin hazır olduğu bir sistem kurmamızdır. Yoksa realiteye döndüğümüz zaman Bülent Arınç’ın ne maaş aldığı vatandaşın çokta umrunda değil zaten. Vatandaşın önemsediği şey başkasının aldığı değil, vermiş olduğu emeğin karşılığını alıp alamadığıdır.Bülent Arınç Bey konuyu çok yanlış anlamış anlayacağınız. Kabul edilsin veya edilmesin bugün vatandaş akşam ne yiyeceğini, ay sonu kirayı nasıl ödeyeceğini, elektrik ve su faturasını nasıl ödeyeceğini, çocuklarının eğitim masrafını nasıl karşılayacağını düşünüyor. Siyasiler olarak sert eleştiriye katlanma zorunluluğunuz olduğu gibi bu halk öyle vefakar, çalışkan, elinde olanla yetinmesini bilen ve şükreden bir halktır ki temel ihtiyaçlarını karşılayacağı bir iş, aş olduğu zaman başkasının ne aldığını konuşmaz bile. Bugün sizin maaşınıza yaptığınız ve size göre tartışılması edepsizce olan, çok rahatsız olduğunuz durum, bugün sizin ne aldığınız değil vatandaşın ne alamadığıdır.