Bir Sahafa En Son Ne Zaman Uğradınız?

Abone Ol

FUKARA bir ailede dünyaya gözlerini açmıştı.

Baba neredeyse gün boyu tarlayla tapanla uğraşır akşamları eve fena halde bitkin dönerdi.

Anne de üç haşarı erkek çocukla başa çıkmanın yanında hem evin tüm işlerini çekip çevirir hem de yatalak olan kayınvalideye hakkıyla bakardı. Henüz evlerde suyun akmadığı, çeşmeden helkelerle taşındığı zamanlar olduğu için canı çıkardı akşama kadar.

Akşam sofralarına ne gelmişse yiyip şükrederler bir müddet sonra yorgunluktan sızıp uyurlardı.

Bu hep böyle devam edip giderdi.

KİTAP yüzü görmemişti evleri. Zaten ne babanın ne de validenin okuma yazması yoktu. Baba aslında ilk mektebin üçüncü sınıfına kadar okumuştu lakin sonradan ailenin sorumluluğu omuzlarına binince kendini tarlaların içinde bulduğundan unutmuştu neredeyse.

ÇOCUK meraklıydı. Öğretmenin ilgi göstermesi onu şevklendiriyordu. Bu ise çocukta okuma sevgisini kalıcı kılıyordu. Komşu evleri dolaşıyor daha evvelce kendilerinden rica edip istediği koparılmış ve okunmuş takvim yapraklarını topluyordu.

Gurbete giden amcasından kalan tahta bir çantası vardı. Kaybolmaması için oraya saklıyordu.

Kese kâğıdı kullanımında yararlanılan gazete parçalarını da ziyan etmez son harfine kadar okurdu.

Mektebin müstakil bir kütüphanesi olsa oradan yararlanırdı ama ne yazık ki, orada da kitap bulunmuyordu. Öğretmeni ayda bir kasabaya indiğinde havadis edinmek için aldığı gazeteleri okuduktan sonra ona verirdi. Anlamasa bile köşe yazılarını, ekonomi dahil tüm haberleri hatta reklamları bile okurdu.

Köye tayini çıkan genç imamdan da” Namaz Hocası” kitabını almış neredeyse hepsini ezberlemişti.

BERBER çırağı oldu ilk mektepten sonra. İmkanları genişledi.

Tıraş için gelen bazı kişiler onun bu merakını fark edilince artık ihtiyaç olmaktan çıkan kitapları ona getirmeye başlamışlardı. Bu mesele dükkânda konuşulur olmaya başlayınca bazı müşteriler eşlerinin bu husustaki bitmeyen şikayetlerini sona erdirmek için evlerinde ne var ne yok hepsini getirip yığmışlardı. Müşteri beklerden onların içine gömülüyor bin yıl susamış gibi hepsini okuyordu.

GÜNLER döndü, yıllar ardı sıra devrildi. Artık kendi yeri vardı. Her yeri kitapla ağzına kadar doluydu.

İlk defa böyle bir berberle tanıştığım için merakıma direnemeyip sorduğumda dökülmüş ve bunları anlatmıştı.

“Ustam burada ne kadar kitap var?” diye sorduğumda “Bu ne ki, sen hele bir de evi görsen” demişti.

Mutfak dahil evin her yeri aynı şekilde kitapla doluymuş. Hatta dışarıya yaptığı taraçada bile yerlere kadar kitap varmış. Yine dayanamamış ve klasik soruyu da sormuştum. “Bunların hepsini okudun mu?”

YÜREĞİNE bu soru ağır gelmiş makası elinden bırakarak “Ben sana bir çay söyleyeyim en iyisi” diyerek çırağını bir göz işaretiyle ocağa yollamıştı.

Bu hususta dertliydi.

Mevcudun çoğunu okumuştu ama okuyamadıkları da dağ gibi birikmişti. Hatta onları karışmaması için ayrı bir yerde tutuyor zaman zaman sıralamalarını değiştiriyormuş. Kasabada ve civar ilçelerde belediyelerin tertip ettiği tüm kitap fuarlarına gidiyormuş. Hatta bununla da yetinmiyor sokak aralarındaki kitapçı ve kırtasiyeleri de dolaşıyor ellerinde kalmış eski kitapları da satın alıp getiriyormuş. Eşi ve çocukları bu durumdan müşteki olsalar da bir türlü bu davranışını değiştiremiyor kendisine yenip düşüp yine eli kolu dolu geliyormuş. Kitap düşkünlüğünün zamanla onda bir hastalık haline dönüştüğü anlaşılıyordu.

Tüm bunları dinledikten sonra gayri ihtiyarı “Sen bir bibliyomansın o zaman” deyivermiştim.

“O dediğin ne ki beyim?” diye sorunca anlatma sırası bana geçmişti.

KİTAP KURTLARI olurdu eskiden sahafları mesken tutan.

Kitaba tutkuyla bağlı olan bu kişiler, nerede başkalarının dikkatini hiç çekmeyen ama kıymetli olan kitaplar varsa arar bulur ve ciddi ödemeler yaparak onları edinirlerdi.

Okumaya aşkla bağlanmış olan bu kişilerin tüm hayatları kitap ve kütüphane ile sahaf eksenli geçerdi. Hatta ölmüş hatırı sayılır kütüphanesi olanların evlerine gider işlerine yarayanları seçerlerdi.

Ama bildiğim kadarıyla onların yaptığı “Bibliyomanlar” gibi istifçilik olmazdı. Okuyacakları kitapları alırlar ve bunlar üzerine ehline sohbetler yaparlardı.

ANLATTIKLARIM çok eskiden beri tanıdığım arkadaşım Hatice Tabanlı Ceyhan ve kıymetli eşi Ekrem Ceyhan’ın Üsküdar Emlak Kredi Hanında İzgi Sahaf adıyla bir dükkançe açmaları sebebiyle aklıma geldi. İkrar Sanat Evi ile komşu oldular. Kitap severler için yeni bir durak olacağı belli.

Kitap okumadan insanın kendini okuması ve hayata anlam katması mümkün değil. Kafelere uğradığımız kadar sahaflara uğramazsak işimiz zor demektir. Hele de bu zamanda…

O sebeple arada bir de olsa “Bir sahafa en son ne zaman uğradın?” sorusunu kendimize sorup gitmek için motive etmemizde yarar var. Demem o ki İnci Sahaf’a uğrayın. Kitaplar kadar bu iki dostumu da seveceksiniz.

Ya Selâm!