BİR AVUÇ KAR GİBİ

NİCEDİR yürüyordu. Yol uzundu yolcuysa yorgun. Ama dinlenecek zaman değildi. Götürmesi gerekiyordu mesajı. Cebinde değil kalbindeydi taşıdığı. Sırdı. Ne vakittir kendinden de sırlamıştı...

Abone Ol

NİCEDİR yürüyordu.

Yol uzundu yolcuysa yorgun. Ama dinlenecek zaman değildi.

Götürmesi gerekiyordu mesajı.

Cebinde değil kalbindeydi taşıdığı.

Sırdı.

Ne vakittir kendinden de sırlamıştı.

Aşikar olmasını istemiyordu. Bastırdıkça bastırdı.

Böyle ne kadar devam edebilirdi ki…

Çölde yürüyordu sanki. Güneş yaktıkça yakıyordu.

Gece olduğunda bulduğu bir duldaya sığınıyor ay ile söyleşmeye başlıyordu.

Sorma, söyleyesi değil, söylenesi değil.

'İki kişinin bildiği sır olmaktan çıkar' diye kalbindekini beyninden gizlemiyor muydu? Sanki yokmuş gibi davranmıyor muydu?

Evet, öyle yapıyordu. Peki, bir şey değişiyor muydu? Hayır.

Kalbindekini kollarıyla sardığında bir ferahlama hissettiği doğruydu.

Bunu yine kendinden saklı yapıyordu. Ya da öyle sanıyordu.

Dayanılmaz anları sıkça olmaya başlamıştı.

Gecenin serinliğinde bile çölün rüzgarı onu ferahlatmıyordu.

Yüreği harlandıkça harlanıyordu.

Yine öyle bir geceydi.

Ateşler içindeydi. Alevler her yanını sarmıştı ve insafı yoktu.

Bir avuç kar olsa diyordu.

Ah bir avuç kar olsa da alıp çatlamış dudaklarıma götürsem diyordu.

Bir avuç kar olsa ah diye inliyordu mütemadiyen. Olsa da yüzüme, gözüme sürsem.

Ferahlasam, serinlesem az biraz sakinleşsem diyordu.

Birden bir rahatlama hissetti.

Başını gecenin sessizliğinde gökyüzüne kaldırdı.

Kendisine gülümseyen yıldızı gördü.

Tebessüm etti. Kasları gevşedi. İki elini birleştirip ileriye doğru uzattı.

Sanki bir yıldız avuçlarına düşüyor da onu da tutmak ister gibiydi.

Sonra yavaşça avuçlarını yüzüne götürdü. Gözlerine, dudaklarına sürdü.

Uzunca bir süre öyle kaldı. Dudaklarından dökülen son cümle şu olmuştu.

'Bir avuç kar gibi.'

Nefesi kesilmiş gibiydi.

Başka bir alemde yaşamaya başlamıştı.

Seni görme ihtimali…

HAYAT bir ihtimaller zinciri… Umutların peşi sıra dizilmesi gibi bir şey…

Herkes bir şeyi bekler.

Kimi mektup umar sevdiğinden…

Kimi asker evladından, kimi gurbeti mesken tutmuş sevdiğinden.

Bazılarıysa yaz bahar aylarını bekler.

Yapacakları vardır.

Hayalin salıncağını kurmuşlardır da sevdiğinin saçlarını rüzgara vermişlerdir.

Büyümeyi bekleyenler vardır bir de…

Beklentileri de büyür zira kendileriyle birlikte.

Yastıkları yoldaş olmuştur onlara. Mahremleridir.

Hem umutlarını saklamıştır hem gözyaşlarını onda.

Hasretinin de, coşkusunun da, hüznünün de ortağıdır.

'Hepimizin umutları vardır az çok' diyerek devam etti.

'Benim de var.

Görme ihtimali bile içimde baharlar oluşturuyor.

Avucumdaki karı eritiyor.

Kelebekleri kanatlandırıyor.

Her sabah gözümü hayata açtığımda onu görme ihtimali ile mutlu oluyorum.

Her yana bakıyorum onu görmek için. Her köşede Onun cemalini arıyorum.

Buluyorum da.

Ama yine de her gün arıyorum.

Ve içimden sesleniyorum, diyorum ki; Seni görme ihtimali değer her şeye…

Değer.

Uzun gece yolcuklarına…

Çöllerde harlanmaya…

Çatlamış dudaklara…

Her şeye değer.'

Bunları geçirdi içinden. Avucundaki kar eriyip gitmişti.

Kendisi gibi.

O ise yine de yılmadı.

Bıkkınlık getirmedi.

Aramaya devam etmek için yekinip kalktı ve yola vurdu kendini!

Döndüğünü gören olmadı.