BATIYI ANLAMAK
On altıncı asrın sonları ve on yedinci asrın başlarında gelişen coğrafi keşifler ve endüstriyel sıçrama, Batıyı diğer bütün kültürlere karşı farklı ve haklı bir yere taşımıştır. Endüstriyel gelişim, ağır sanayi hamlesi ve hemen sonrası teknolojik sıçrayışı diğer bütün toplumlar üzerinde fenomen olmasının belirgin özelliğidir.
Farklı ve haklı derken, bu haklılığını elbette ki kültürel ve teolojik kodlarından almadığını özellikle belirtmek istiyorum. Ama bir hakkın teslimi anlamında maddi kazanımlarının büyüklüğünede vurgu yapmak istiyorum.
Bütün bu gelişmeler, hem Osmanlı ve hemde Asya ülkeleri aydınlarının '' Batının teknolojik gelişmelerini almalı kültürel yaşantısına sırtımızı dönmeliyiz '' serzenişinde bulunmalarına sebep olmuştur. Bu durum aslında bir aşağılık kompleksinin dışa vurumundan başka bir şey değildi. Bu eziklik duygusu hala devam etmekle beraber trajıkomik bir çelişkiyide beraberinde getirmiştir. Öyle ki ; geçmişine bakarak '' ne çok şey yitirdik '' diyen bir kitleye karşın '' ne çok şeyden kurtulduk '' diyen bir başka kitlenin doğuşunada zemin hazırladı. Dikkatle bakılırsa, birbirinden farklı gibi görünen bu iki tez aslında aynı kaynak, aşağılık ve ezilmişlik duygusundan beslenmektedir. Oysa, Batıdan alınmak istenilen her ne varsa hiç birisi Batının mutlak malı değildi. Çalışan, didinen, düşünen, araştıran ve üretme gayreti içerisinde bulunan her ülke ve Milletin ulaşabileceği şeylerdi. Çalışmanın, gayretin ve azmin getirisini, Batının kültürel kodlarını anlamına yüklemek gibi vahim bir hataya düşülmüştür. Oysa Batı, kazandığı maddi zenginliğinin hiç birinde ve hiçbir aşamasında kültürel kodlarından hareket etmemiştir. Hem nasıl etsin ki, geçmişinden iftiharla söz edebilecek bir cümlelik dahi erdeme sahip değildir. Bu iki temel farkı ayırsayamayan Osmanlı aydını, çıkış yolunu Batının kültürel kodlarında aramıştır.
İslam ve Dinamizm
İslam, kuru ve gelenekçi müktesebat içeren ve statik yapısı olan ve haliyle muhafazakar insan yetiştirmek isteyen bir Din değildir. Özü itibariyle İslam, Devrimci ve inkılabi bir ruha sahip olması dolayısıyla, iki günü aynı olan ziyandadır düsturunu hep ön planda tutmuştur. İlk emrinin '' Oku '' olan ve hemen akabinde kalem üzere yemin eden Dinin müntesipleri olarak bu denli eziklik ve kompleks içerisinde olmaları akılla izahı pek mümkün olmasa gerek.
Üzerinde özenle durmak ve altını kırmızı kırmızı çizmek istediğim husus, mevcut teknolojik gelişimin, yukarıda bahsini ettiğim şuur ve bilinçten mahrum olması sonucunda, hangi coğrafyada ve hangi millet üzerinde tezahür ettiğinin hiçbir anlamı ve değeri yoktur. Zira, manadan yoksun maddiyatın Batı halkı için getirisi (!) ne ise, diğer toplumlar içinde bir fazlası olmayacaktır.
İslam ve Müslüman elinde şekil alacak tüm maddi gelişimler, salt kendi milleti ve coğrafyası için değil, bütün Dünya insanlığı için hayati önem arz etmektedir. Zira, maddi gelişimin ve buna paralel zenginleşmenin bir araç olduğu bilinci, adil ve ahlaklı bir paylaşımın da temelini teşkil edecektir.
Yapılması gereken
Bahsettiğimiz bilincin gereği olarak ciddi bir silkiniş, ataletten uzaklaşma ve vaktin gerçek nakit olduğu şuurundan hareketle hemen ve şimdi başlamak ...!