Devletimiz teröristlerle başa çıkabilmek için iyi yetişmiş, savaşmayı bilen özel askerler yetiştirdi,
Devletimiz teröristlerle başa çıkabilmek için iyi yetişmiş, savaşmayı bilen özel askerler yetiştirdi, PKK bunların karşısında ağır kayıplar vermeye başlayınca bizim Beyaz Sarı Pembe Kara Dönmeler barış barış diye feryada başladılar.Ülkede iç barışın olması için silahlı terör hareketlerinin sona ermesi gerekir. Teröristler askerlerimizi, polislerimizi, bebekleri öldürürken aman barış demenin mânası olmaz.
Ya silahlarını bırakıp teslim olurlar, yahut cezalarını çekerler.
Demokrasi varmış ve barış istenebilirmiş… Barış istemek suç değilmiş… Bunlar yuvarlak laflardır.
O bildiri kimin işine geliyor? Devletin mi, teröristlerin mi?
Maalesef teröristler Meclis’e bile girmişlerdir… Medyada adamları az değildir… Üniversitelerdeki sempatizanları ve militanları…
Hükümet barış isteyen aydınları linç ediyormuş… Kocaman bir yalan ve iftiradır bu.
Demokrasi elbette serbestlik rejimidir ama hiçbir demokraside terör yapmak, teröristleri desteklemek hürriyeti yoktur.
Bütün vatansever muhaliflerin, devletin terörle mücadelesini desteklemeleri gerekir.
Devlet ile sistemi, rejimi, siyasî iktidarı, düzeni birbirine karıştırmamak gerekir. Devlet bunların üzerindedir ve mutlaka korunmalıdır.
Devlet düşmanları anarşisttir ve kaos istiyorlar. Onların sloganı “ne Allah, ne devlet”tir.
PKK terörünü dolaylı şekilde de olsa destekleyenler, eski Vesayet sistemi taraftarıdır.
Türkiye’yi tekrar o egemen azınlık sistemine götürmek istiyorlar ama buna güçleri yetmeyecektir.
Onlar dışında, o eski vahşeti, tek parti diktatörlüğünü, rejim terörünü, İstiklal Mahkemelerini, şapka yüzünden mâsum Müslümanların idam edilmesi terörünü arzulayan yoktur.
Neydi o günler… On binden fazla cami, mescid, medrese, tekke, taş mektep, imaret binası yıkılmış, kiraya verilmiş, vakıf hukuku ayaklar altına alınmıştı.
Üsküdar’daki Dönmeler mezarlığı dışındaki bütün tarihî İslam kabristanları ya tamamen, yahut büyük ölçüde tahrip edilmişti.
Camilerin onda sekizi ibadete kapatılmıştı.
Bir ara Ezan-ı Muhammedî okumak bile yasak edilmişti.
Nice masum Müslüman dinlerinden ve inançlarından dolayı idam edilmişti.
İstanbul Ayaspaşa’daki camiin minaresi, yukarıdaki Park Otelin orkestrası Ezan okunurken sustuğu için bir gecede Belediye Tanzifat (temizlik) amelesine yıktırılmıştı.
Stalin Sovyetler Birliğinde, Dönmeler Türkiyede Müslümanlara kan kusturuyordu.
Gazete ve dergilerin dinî yayın yapmaları resmî bir genelge ile yasaklanmıştı. (İnternetten İzzettin Nişbay kelimeleriyle arayınız.)
Kazım Karabekir Paşa konağında hapisti.
Dönmelerin o Altın Çağında memleket fakirlik, açlık, hastalık, yolsuzluk, susuzluk, dehşet, korku, zulüm altında inliyordu.
Basın hürriyeti ayaklar altındaydı.
Korkunç, acımasız, insafsız bir diktatörlük vardı.
Diktatörlük rejimi hem Sünnîlerin, hem Alevîlerin canına okuyordu.
Cahil, gafil, hain bazı akademisyenler hem barış, hem de o eski Altın Çağa dönmek istiyorlarmış, sevsinler!..
Bunların iplikleri pazara çıkmadıkça iç barış olmaz.
(İkinci yazı)
Gökteki acayip hadise
Kaç gün oluyor, bir gece saat 2’de İstanbul semalarında acayip haller oldu. Ortalık çok aydınlandı, bir ara şimşekler çaktı, şimşek çaktıktan birkaç saniye sonra gök gürültüsü olur, işte o olmadı.
Bazı gazeteler bunu yazdı, bir kısım vatandaşlar bizzat gördü, okumak suretiyle öğrendi ve hadise hemen unutuldu.
İnşaallah depremle alakası yoktur ama şu husus hiç unutulmamalıdır: Deprem ile gökyüzü olaylarının yakın alakası vardır.
İklimlerin değişmesi, dünyanın çeşitli yerlerindeki volkanların aktif hale gelmesi, deniz seviyesinin yükselmesi ve bunlara benzer hadiseler insanoğluna uyarılardır.
Akdenizde Marmara denizinde, şimdiye kadar görülmemiş balıklar ve su hayvanları görülüyor, yakalanıyor.
Rüzgarlar başka türlü esiyor.
Şükürler olsun zararsız, lakin çok sayıda zelzele oluyor.
Her yerde mevzii (yöresel) savaşlar oluyor.
İnsanlığın durumu hiç parlak değil.
İslam ilerliyor ama Müslümanlar, dinî bakımdan alçalıyor.
Ülkemizde siyasal İslam ilerlerken, dindarlık geriliyor.
Başta Türkiye’miz olmak üzere, Müslüman halkın çoğunluğu İslam Kur’an Peygamber (Salat ve selam olsun ona) ahlakı ile ahlaklı değil.
Azgınlık, ahlaksızlık, rezillik selleri Tufan halini almış. Kur’anın, Sünnetin ve Şeriatın yasak kıldığı bütün ahlaksızlıklar, günahlar, fısk ve fücurlar, fuhşiyyat açıkça, açıkta, alenen, küstahça işleniyor.
Haram kazançlar, haram yeme, haramla zengin olma yaygın hale gelmiş ve normal görülüyor.
İstanbulda gecenin ikisinde gökte görülen aydınlık, gök gürültüsü olmaksızın çakan şimşekler, denizlerdeki acayip değişimler ve bunlara benzer olağanüstü hadiseler bizi uyarıyor ama bunun farkında olan kaç kişi vardır?
Deccallara, Kezzablara, Tağuta tabi olanların gözleri vardır görmezler, kulakları vardır işitmezler, akılları vardır fehm etmezler.
Toplumun, islamî, Kur’anî, Nebevî kriterlere göre radikal ve planlı programlı şekilde ıslahı gerekiyor. Bendeniz böyle bir ıslah hareketi göremiyorum.
Müslüman kardeşlerime: Hiçbir şey yapamasanız bile şu iki hayrı yapınız: Birincisi istiğfar etmek yani Allahtan afv dilemek. İkincisi verebildiğiniz kadar sadaka vermek. Bu ikisinin de ihlasla yapılması gerekir.
Sadaka konusunda ihlas şudur: Sağ elinin verdiğini sol elin bilmeyecek ve görmeyecek.
Söylemeye hacet yok: Namaz kılmayanlar namaza başlasın… Herkes, kendine yetecek miktarda ilmihalini öğrensin ve öğrendiği hayırlı bilgileri hayata uygulasın… Ahlaksız Müslümanlık olmaz, ahlakımızı mutlaka düzeltmeliyiz.
Dünya işlerini ve vazifelerini yapar olduğumuz halde ahirete yönelik olmalıyız.
Dünya şehvetlerimizi ve azgınlıklarımızı frenlemezsek sonumuz iyi olmaz.