Tarih, insanlığın ve medeniyetlerin döngüsel yükseliş ve düşüşlerinin kaydını saklı tutar. İnsan gelir, insan geçer. Medeniyetler var olur, medeniyetler yok olur. Yani tarihin de bir hafızası vardır, suyun bir hafızası olduğu gibi. Siz, gerçek tarihin tarih kitaplarında size anlatılanlardan ibaret olduğunu sanıyorsanız büyük bir yanılgı içerisindesinizdir. Bilinmeyen (kadim, gizemli, sırlı) bir tarih olduğu gibi, bilindiği hâlde mühendisliğe uğramış/uğratılmış, çarpıtılmış ve dönüştürülmüş ve tüm bu manipülasyonlar çerçevesinde ‘yeniden yapılandırılmış’ bir dünya tarihi ile de karşı karşıyayız.
Bugün gelinen noktada eşiğinde olduğumuz yeni dönem, Elizabeth Kolbert’e göre “Altıncı Yok Oluş Dönemi” olarak adlandırılıyor. Altıncı Yok Oluş (The Sixth Extinction: An Unnatural History) isimli kitabın Türkçe çevirisinde yer almayan alt başlığı ise şu anlama geliyor: Doğal Olmayan Bir Tarih. Kesinlikle çok önemli bir detay, yakalamasını bilene…
Kolbert, eserinde gezegenimizin tarihindeki beş büyük kitlesel yok oluşun ardından, insan eylemleri nedeniyle meydana gelen altıncı büyük yok oluş sürecini ele alıyor. Kitlesel bir yok oluşun zayıf olanları yok edeceğini, güçlü olanları ise güçsüzleştireceğini belirtiyor. Yani bildiğimiz "orman kanunları", yapay tufan dönemlerinde de geçerli. Eğer Büyük Sıfırlama (Great Reset) planları istenildiği gibi şekillenmez ve dünya nüfusunu azaltmaya yönelik uygulanan protokoller ‘orman kanunlarına’ göre güçlü olanları da hedef alırsa, alternatif bir planın devreye sokulması kaçınılmaz. O plan ise belli: Dünya’yı terk etmek ve Mars’ta bir kolonizasyon gerçekleştirmek.
Bunun yanında bu yok oluşu yalnızca klasik anlamda fiziksel bir çöküş/yok oluş olarak değerlendirmemek gerekir. Yapay zekânın yükselişi ve bilişsel yeteneklerin düşüşü kapsamında bilişsel ve sosyolojik bir erozyon/çöküş ile de karşı karşıyayız. Son yapılan çalışmalara göre yapay zekâ yükselirken insanlığın bilişsel yeteneklerinde belirgin bir gerileme/düşüş gözlemlendiği birçok akademik çalışmada vurgulandı. Düşünen, sorgulayan, araştıran, analiz eden, bilgiyi yapılandıran entelektüel bireyin yerini, algoritmaların yönlendirdiği/yapılandırılmış ve algoritmik mühendisliğe uğratılmış pasif/niteliksiz bir kitle alıyor. Toplumsal bir ahlâki çöküş yaşanıyor!
İstihbarat Savaşlarında Tekilleşme (Singularity): Saha Ajanlarının Bireysel Yeteneklerinin ve Bağlantılarının Önemi
İstihbarat tarihine baktığımızda güç sahiplerinin bilginin doğasını ve akışını kontrol etmek için çeşitli yöntem ve stratejiler geliştirdiklerini görürüz. 3. sezonu sona eren ve Mossad ile Devrim Muhafızları arasındaki istihbarat savaşlarını konu edinen Tehran dizisi, bu savaşın günümüzde nasıl şekillendiğine dair çok önemli ipuçları sunuyor.
Dizide Mossad’ın saha ajanı Tamar, İran’ın nükleer programına karşı yürütülen savaşın bir piyonu gibi görünse de dizinin alt temasında çok önemli bir mesaj veriliyor: İstihbarat dünyasında bireysel yetenekler/kabiliyetler ve bağlantılar, çoğu zaman örgütün kendisinden bile güçlüdür!
Mossad’a göre saha ajanları, görevlerinde başarısız olmaları durumunda vazgeçilebilir unsurlar olarak değerlendirilse de Tamar, bağlantılarını ustaca kullanarak her defasında hayatta kalmayı ve kendini yeniden oyuna dâhil etmeyi başarıyor. Ulusal çıkarları doğrultusunda hareket ederken, gerektiğinde Mossad’daki amirine karşı gelmekten ve emre itaatsizlik etmekten çekinmeyen Tamar, bireysel yetenekleri sayesinde tek başına bir istihbarat örgütü gibi çalışıyor. Günün sonunda kazanan Mossad değil; Tamar’ın bireysel yetenekleri ve bağlantıları oluyor.
Ayrıca Tamar, Devrim Muhafızları istihbarat görevlisi Faraz ile kurduğu yakın ilişkiler sayesinde Mossad’ın katliamlarını önlemek adına ilkeli bir tavır sergiliyor. Sivil vatandaşları korumaya çalışırken, Tahran’a karşı bir aidiyet bağı geliştirdiği için zaman zaman Mossad ajanı kimliğinin ötesine geçerek bir Tahranlı gibi davranıyor.
İstihbaratta Dijital Cengaverler: Saha Ajanlarından Metaverse Askerlerine
Artık savaş sadece saha ajanlarıyla değil, dijital dünyada da yürütülüyor. Dijital asker kavramı, günümüzün yeni "cengaver" modeli olarak şekilleniyor ve istihbarat savaşlarının geleceğini yeniden tanımlıyor/şekillendiriyor. HAVELSAN’ın Cengaver (Dijital Asker) projesi, tek bir erin ileri teknolojik teçhizatlarla donatılarak sahada görev yapmasını ve istihbarat operasyonlarının tekilleşmesini (singularity) anlatan bir proje olarak karşımıza çıkıyor.
Alternatif bir sanal evren olan Metaverse’de, Metaverse tabanlı askeri simülasyon eğitimleri ile üstün yetenek ve kabiliyetlerle yetiştirilecek cengaverler, geleneksel eğitim süreçlerinin yerine kendilerini sanal simülasyonlarda geliştirecekler. Gerçek dünya savaş taktiklerinin ve stratejilerinin tamamının dijital ortama taşınması/aktarılması, askerlerin ve ajanların kuantum hesaplama çerçevesinde kuantum ihtimalli senaryolar üzerinde çalışmalarına olanak tanıyabilir. Bu durum, artık savaşın/savaşların yalnızca sahada değil, sanal dünyada da kazanılması gerektiğini ortaya koyuyor.
Tekilleşme (Singularity) Kavramı ve Güvenlik Tehditleri
Ray Kurzweil’in popülerleştirdiği Tekilleşme (Singularity) kavramı, yapay zekânın insan zekâsını aşarak kendi kendini geliştirebilir hâle gelmesini ifade eder. Bu dönüşüm, insanın karar alma mekanizmalarındaki rolünü kökten değiştirebilir.
Bu noktada sorulması gereken bazı kritik sorular var:
1. Devletler ve bireyler yapay zekânın öngörülerine bağımlı hâle gelir mi?
2. Büyük dil modelleri (LLM) devletleri ve bireyleri aldatma operasyonları icra eder mi?
3. İmha emirlerinin yapay zekâ sistemlerine devri kapsamında otonom sistemler etik ve hukuki açıdan nasıl değerlendirilmelidir?
4. İnsan faktörü tamamen devre dışı bırakıldığında, istihbarat ve güvenlik dengeleri nasıl şekillenecek?
Bugün metaverse tabanlı savaş simülasyonları ve dijital asker projeleri, insan-makine entegrasyonunun ilk aşamalarını oluşturuyor. Ancak süreç ilerledikçe, insansız istihbarat servisleri, özerk saldırı sistemleri ve kendini geliştiren algoritmaların yön verdiği bir güvenlik ekosistemi inşa ediliyor olacak. Saha ajanlarının yerini dijital askerler, bireysel yetenek ve kabiliyetlerin yerini bireysel karar-destek hizmeti sunan kişiye özgü geliştirilmiş yapay zekâ sistemleri ve gerçek savaşların yerini ise sanal evrenlerde gerçekleştirilen sanal savaşlar alacak.
Sonuç: Bir Çivi, Bir Medeniyeti Kurtarmak İçin Yeterli Olacak mı?
Eski bir söz der ki: “Bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir süvariyi, bir süvari bir orduyu, bir ordu bir ülkeyi kurtarır.” Yapay zekâ, metaverse ve istihbarat savaşları, modern çağın "çivileri" olarak görülmeli. Eğer bu çiviler doğru yerlere çakılmazsa yalnızca bireyler değil, devletler ve medeniyetler de çok büyük bir bedel ödemek zorunda kalacak.