ALTINA KAÇIRAN NESİL
Bir zamanlar, bugünün FETÖ mensupları arasında o güne kadar hiçbir dini gurup ve cemaatte görmediğim olaylara ve hikâyelere şahit oldum.
Mesela İstanbul'dayken çok yakından bildiğim ve okuduğum İmam-ı Rabbani'nin Mektubat kitabı FETÖ'nün bir eğlence, bir nevi fal kitabıydı.
İmam-ı Rabbani'nin Mektubat kitabı, adından da anlaşılacağı üzere bazı hocalara ve alimlere yazılan mektuplardan oluşmaktadır.
Dolayısıyla her mektubun başında mektup yazılan şahsın adı yazılıdır.
Bundan yaklaşık beş yüz sene önce yaşayan İmam-ı Rabbani bir mektubunu da yakınlarından biri olan Molla Fetullah'a yazmıştır.
Ama FETÖ militanları bu mektubun beş yüz sene önceden kendi elebaşları Gülen'e işaret ettiğine inanmaktaydı.
Sonra daha da ileri gittiler; FETÖ’cüler bu kitaptan daha fazlasını istemekteydi:
Adamlar kitapta kendi adlarıyla aynı adı taşıyan, mektup yazılan bir şahsın adını buluyorlar ve kendilerine de beş yüz önceden işaret edildiğine inanıyorlardı.
Öyle ya geçmişte yazılmış nerdeyse her bir kitap onları müjdelemeliydi...
Şu duyduğum hikâye ise bizlerin nasıl sapık bir yapıyla karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir:
Gülen'in bedeniyle İslam dünyasında olup bitenler arasında bir irtibat olduğuna inanmaktalar.
Gülen İslam âleminin başına gelenleri, olumsuz işleri anında bedeninde hissetmekte, vücudu bir reaksiyon vermektedir:
Şöyle ki, 1979 senesindeki Kâbe baskınını Gülen hissetmiş ve o sırada iç çamaşırı kanlanmıştır…
İnsanın eli yazmaya varmıyor ama, Kutsal Kâbe ve Gülen'in iç çamaşırını yan yana getirdiler.
İşte, Meleklerin yerini gösterdiği Hz. Adem'in ilk inşa ettiği Müslümanlığımızın kıblesi Kâbe ile Fetö elebaşı Gülen'in iç çamaşırının kanlanması arasında bir kutsallık arayan ve buna inanan sapık mı sapık bir örgüt…
Oysa hakikat şudur:
Gülen öyle korkak mı korkak bir insandır ki ta Mekke'de saldırıyı duyduğu anda ‘acaba karışıklık Türkiye'ye kadar sirayet eder de benim tatlı canıma bir şey olur mu' diye dehşete kapılarak altına kaçırmıştır.
Biz onları 15 Temmuz gecesi de gördük. Tek yapabildikleri korkuyla etrafa rastgele ateş açabilmeleridir.
O gece, bu mahlûkat cinsi ya far görmüş tavşan gibi kalakalıyordu ya da etrafa rastgele ateş açıyordu.
Ama bizim endişemiz de burada. Bu yapıdaki insanlardan birine, bugünlerde ‘hadi gün bugündür' diyerek eline bir tabanca vererek rastgele ateş etmesini isteseler gözünü kırpmadan yapacaktır.
Birileri bu adamları hâlâ sahip çıksın ve desinler ki “Efendim bu arkadaşımız 17-25 Aralık'tan sonra değişmiştir.”
Kimse, Gülen'e “babamız” diyen kadın militanların, Gülen'in kokmuş atletini, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in hırkasını ziyaret eder gibi ziyaret eden adamların birden bire değiştiğine inanmamızı beklemesin.