Ateş düştüğü yeri yakar.
Ateş düştüğü yeri yakar.
Acısı dağlar yürekleri.
Kiminin yumuşar kalbi yandıkça…
Acı merhamet olur.
Kiminde yandıkça katılaşır, kömürleşir yürekler.
Acının yerini nefret alır, kin alır, adavet alır.
***
Adana’nın Aladağ ilçesindeki kız öğrenci yurdu yangını bütün
Türkiye’yi yasa boğarken bu yangını fırsat bilircesine içlerindeki
kini, nefreti dışa vuranlar oldu.
Sanki böyle bir fırsat çıksa da üzerlerine çullanırversek diye
hazır kıta bekliyorlarmış.
Fakir ailelerin kızlarının okuması için el uzatanlara
saldırdılar.
Allah’ını bilen, Allah’ın kitabını öğrenen insanlara fırlattılar
nefret oklarını.
Cemaat komiserliğine soyundular.
Yıllardır demokratlık namına mangalda kül bırakmayanlar, 12
Eylül’den 28 Şubat’tan daha gaddar kesildiler, cemaat yok etmeye,
dernek kapatmaya, yurt yıkmaya, bir ulvi ideali yakıp kül etmeye
kalktılar.
Allah (CC)’ın kitabının oku ile başladığını bilmezden geldiler.
“Beşikten mezara kadar ilim öğrenin” diyen, “ilim öğrenmenin kadın
erkek herkese farz olduğunu söyleyen, “ya öğreten ya öğrenen ya
dinleyen ya da ilmi seven ol; fakat sakın beşincisi olma; (bunların
dışında kalırsan) helâk olursun” diyen Hz. Peygamber (SAV)’in
hadislerini duymamış gibi yaptılar.
Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum diyen Hz. Ali’yi
unuttular.
Nefret gözlerini kararttığı için, yangına köpük sıkma yerine, körük
tuttular.
Bir elim hadiseyi, İslam’a, inanan insanlara, Allah’ın kitabına
hizmetten başka hiçbir gayeleri, emelleri, art niyetleri, gizli
hesapları olmayan, yıkıcı, bölücü amaç gütmeyen ve siyasete uzak
duran bir camiaya saldırı vesilesi yaptılar.
***
Ama “Fırat’ın kenarında bir koyun kaybolsa onun hesabını Hz.
Ömer’den sorarlar” düsturu ile hareket edenler de vardı.
Başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere olayın hemen ardından
duruma el koyan devlet ricalini, siyaset erbabını da takdir etmek
gerek.
Bu camiaya gönül verenler seçim zamanında bizim yanımızda mıydı,
değil miydi gibi bir siyasi hesap üstünde durmadan, devlet adamlığı
sorumluluğu içinde olay yerine koştular.
Yaraları sarmak, acıları dindirmek için büyük gayret
gösterdiler.
Hepsinden önemlisi, Aladağ’da çıkan yangının bütün ülkeye
yayılmasını önlediler.
Allah yolunda hizmetin siyasetten önce geldiği bilinciyle hareket
ettiler.
Takdir, tebrik ve teşekkür gerek…
***
Elbet acılardan ders çıkarılacak.
Bu tür acıların bir daha yaşanmaması için herkes tedbirini
alacak.
Tabii ki kimse körpecik çocukların geleceklerini karartmayı
istemez.
Hiç kendinizi, 6 yaşındaki hafıza kızını o yangında kaybeden yurt
müdürünün yerine koydunuz mu?
Hepimizin bu tür afetlere karşı hazırlıklı olup olmadığımızı
kontrol etmemiz gerekiyor.
Bırakınız, yurtları, okulları; kaç kamu kuruluşumuzun binasında
açıktı yangın kapıları düne kadar?
Kaç binamızın yangın merdiveni Z şeklindeki yeni stantlara uygun.
Kafanızı kaldırıp bakın bizahmet; yangın merdivenlerimiz hala
yığılmayı önleyemeyen, yükseklik korkusu olanları caydıran, gibi
daracık yuvarlak şekildeki minare merdiveni gibi .
Kaç belediyemizin itfaiye aracı tam donanımlı?
Kaç itfaiye görevlimizde yangına karşı koruyucu elbise var?
Kaç belediyemizde su yerine ateşi boğan, dumanlaşmayı önleyen köpük
kullanılıyor?
***
Aladağ yangınında kusuru olanlar elbette bedelini ödemeli.
Ama bazı soruların da cevapları verilmeli?
İtfaiye ilk arandığında neden telefona cevap verilmedi?
Neden insanlar yangın söndürme aracını kendi araçlarına atlayarak
çağırma ihtiyacı duydular?
Neden itfaiye aracında üçüncü kata kadar uzanacak merdiven yoktu,
branda yoktu?
Neden insanlar evlerinden merdivenlerini getirme, battaniyelerini
branda gibi tutma ihtiyacı duydular?
“Yangın kapısı kapalıydı, anahtarı da görevlinin üzerindeydi”
diyerek kendi ihmallerini yangında hayatını kaybeden gariban
hanımefendinin üzerine atmaya kalkanlardan hesap soralım
lütfen.