Bilgi, ilim ve hikmet ile doktrin kavramlarının aralarında ki devasa anlam, içerik ve nitelik farkına rağmen bu denli içiçeliğe tabi tutulmuş olması, başlığa konu ettiğimiz marazi durumun doğup büyümesine rahim görevi yapmıştır.
Bilgi, ilim ve hikmet ile doktrin kavramlarının aralarında ki devasa anlam, içerik ve nitelik farkına rağmen bu denli içiçeliğe tabi tutulmuş olması, başlığa konu ettiğimiz marazi durumun doğup büyümesine rahim görevi yapmıştır.
Oysa böylesi büyük bir farkın değil içiçeliği, ayrıştığına ve ayrışmasına dair yüzlerce doktora tezi yazılmalı ve konu ilimin, bilimin ve alimin onurunu korumak, güvenilirlik ve saygınlık boyutuna en küçük bir halel gelmesine izin vermeyecek kadar hassasiyet gösterilmesi gerekmekteydi.
Ancak gelgör ki böylesi bir sorunun ortaya çıkmasında, tüm saygınlık, güvenilirlik kriterlerinin yerle yeksan olmasında en büyük amillerin başında yine akademisyenlerin kendileri gelmektedir. İlim ve bilimin tüm haysiyeti siyasi ve ideolojik taraftarlığa kurban verilmiş ve özgürlük, özgünlük, saygınlık ve güvenirlilik gibi tüm değerlerin harcanmasın da hiçbir beis görülmemiştir.
Bu harcama fiili ve pervasızlığının adresi olmadığı içindir ki her siyasi görüşe sahip her türlü mahalle sakini olan akademisyenlerin elbirliği ile ve hatta senkronize şekilde yüz akıyla (!) başardıkları ender konular arasındadır.
Gerek silahı elinde bulunduran ve gerekse erk sahiplerinin illaki ve mutlaka kendilerine uğradıkları ve uğrarken ki belli bir edep, adab ve saygınlık içeren duruşları, harcama hoyratlığında ki pervasızlık ve hızı dolayısıyla kısa zaman da tüketilip yok pahasına berhava edilmiştir.
Üniversite ve akademinin ar, namus ve haysiyeti önemli ölçüde erezyona uğramış ve bu anlamlı ve ulvi kaybın farkında olan bir avuç haysiyetli ilim ve bilim ehlinin canhıraş gayretleri sonuç almaya yetmemiştir.
Objektivite, üniversal sistem ve hinterlandı hakikat bağlamından kopartılmış basit, sıradan ve ucuz çıkarlara satılmasından yana hiçbir sakınca da görülmemiştir. Hal böylesi bir standart ve skalazaafiyeti gösterince siyaset ve politik argünmanlar, akademik dünyayı bir noter mesabesine indirgemiş ve işini culuş bahşişleri ile halledebilir bir konuma gelmiştir.
Kimi zaman askerin ve kimi siyasetin ve siyasetçinin ve kimi zaman da sermayenin elinde oyuncak olan akademik dünya her geçen gün inanılırlık, güvenilirlik ve saygınlık gibi sahip olduğu tüm değerleri yerle yeksan etmiştir.
Amaç ve gayesi bilim ve insanı yetiştirmek olan bu dünya kısır, verimsiz, anlamsız ve getirisi olmayan siyasi ve politik tartışmaların müdevimi olmuş ve herkesin kendi tıynetine uygun bir siyasi oluşumun kalemşörü olmak gibi basit bir düzlemle yerini almıştır.
Kitapları, makaleleri ve hatta konferansları dahi ilgi ve alakadan mahrum, dinleyen bir avuç zümrenin de nanik tarzı mimiklerinin tam on ikiye yerleştirdikleri hedefleri olmuşlardır. İlim ve bilim adamının bu denli pespaye bir konumda olduğu bir başka zaman diliminin olmaması, bahsini yaptığım nitelik kaybının boyutlarını da ortaya koymaktadır.
Şayet hala bu toplum bir yere kadar kendisini frenliyor ve hala bir nebze edep, haya ve saygısal bir tutum sergiliyor iseler de, bu durumun gerekçesi akademik dünyanın hak ettiğinde değil !bu toplumun ilim, bilim ve adamına dair tarihi ve inancından gelen köklü bir edepsel ve inançsal tavrından kaynaklanmaktadır.
Kendisini, kalemini ve kazanımlarını (!)siyasetin, sermaye ve politik dünyanın emrine veren akademi, üretmekten yana son derece uzaklara düşmüş ve ezberci birkaç kalıp cümle öbeğinin ötesine de geçememiştir.
Gelişmiş bir üniversitemizin yokluğu birlikte etkin ve saygın bilim insanımızın da yokluğa tekabül ediyor boyutlarda seyrediyor olması, ülke olarak ne denli büyük kayıplar içerisinde olduğumuzu göstermesi bakımından son derece çarpıcı ve manidardır.
Kendisini siyasetten, siyasetçi, politik dünya ve sermayeden bir an evvel uzaklaştırarak kaybettiklerini kazanmak zorunda olan akademya, bir sonra ki aşamada kaybedeceği başka bir şeyin kalmayacağı bir evreye doğru hızla yol almaktadır.
Ölüm gibi bir şey değil mi..!?