Aile konutu şerhi, lafzı itibariyle aile hukukunu ilgilendiren bir kavram gibi görünse de kira hukuku ve gayrimenkul alım satımı gibi konuları da yakından ilgilendirmektedir. Bu nedenle bu kavramın hukuki mahiyetinin bilinmesi bu alanlarda kurulacak ya da feshedilecek sözleşmelerde oldukça önemlidir.
Aile konutu şerhi, lafzı itibariyle aile hukukunu ilgilendiren bir kavram gibi görünse de kira hukuku ve gayrimenkul alım satımı gibi konuları da yakından ilgilendirmektedir. Bu nedenle bu kavramın hukuki mahiyetinin bilinmesi bu alanlarda kurulacak ya da feshedilecek sözleşmelerde oldukça önemlidir.
Öncelikle 'aile konutu nedir' sorusunun cevabıyla başlayalım. Aile konutu, Türk Medeni Kanunumuzun ilgili madde gerekçesinde "Eşlerin bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği, yaşantısına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri içinde yaşadığı anılarla dolu bir alan." olarak tanımlanmıştır. Yani eşlerin birlikte ikamet ettikleri hanedir. Kişilerin psikolojik gelişimlerinin en temelinde aile ilişkileri yer almaktadır.
Bir aile yapısının bütünlüğünün korunması açısından, özellikle müşterek çocuklar ergin olana dek çekirdek ailenin aynı konutta yaşaması mühim bir meseledir. Tüm bu nedenlerle kanunkoyucu tarafından aile konutuna çok büyük önem verilmiş ve sözleşme özgürlüğünün istisnası olacak şekilde düzenlemeler yapılarak aile müessesesi ve aile konutu korunmaya çalışılmıştır.
Aile Konutu kavramı 4721 sayılı Medeni Kanunu ile Türk hukukuna girmiştir. Aile konutu Medeni Kanun içinde hem Aile Hukuku hem de Miras Hukukuna ilişkin hükümlerde yer almış önemli bir kavramdır.
Medeni Kanu'nun 'Aile Konutu' kenar başlığını taşıyan m. 194'de şu şekilde
düzenlenmiştir:
'Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.
Rızayı sağlayamayan veya haklı bir sebep olmaksızın kendisine rıza verilmeyen eş, hakimin müdahalesini isteyebilir.
Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesini isteyebilir.
Aile konutu eşlerden biri tarafından kira ile sağlanmışsa, sözleşmenin tarafı olmayan eş, kiralayana yapacağı bildirimle sözleşmenin tarafı haline gelir ve bildirimde bulunan eş diğer eş ile müteselsilen sorumlu olur.'
Evlilik birliği, eşlerin tasarruf yetkilerini kural olarak sınırlayamaz. Bu bağlamda eşler, kendileri adına kayıtlı olan malvarlıklarını dilediği gibi başkasına satabilir, bağışlayabilir veya devredebilir. Aynı şekilde taşınmazı üzerine ipotek de tesis edebilir. Ancak Medeni Kanun'da, eşlerin acı tatlı günlerini getirdiği mesken olan aile konutuna ilişkin tasarruflar özel olarak korunmuş ve bazı koruyucu önlemler getirilmiştir. Medeni Kanun'da düzenlenen bu koruyucu hükümler, herkes için geçerlidir. Ancak bu konuda üçüncü kişilerin bilgi sahibi olması için aile konutuna şerh koyma imkanı getirilmiştir. Tapuda konulmasına imkan verilen bu şerhe 'aile konutu şerhi' denilmektedir.
Aile konutuna ilişkin olarak tapu kaydında aile konutu şerhi bulunmasa bile, malik olan eş diğer eşin açık rızası olmaksızın aile konutunu 3. kişilere devredemez, aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz ve aile konutuna ilişkin kira sözleşmesini feshedemez.
Aile konutu şerhi kurucu değil, açıklayıcı niteliklidir. Bunun sonucu olarak kanunda aile konutuna ilişkin koruyucu hükümlerin etkisi tapuya şerh verilmesiyle değil, konutun aile konutu niteliğine sahip olmasıyla doğar. Yani aile konutu hükümlerinin koruyucu etkisi şerh ile kurulmaz, zaten taşınmazın aile konutu oluşu sebebiyle mevcuttur. Bunun sonucu olarak, ilgili taşınmaza ilişkin tapu kaydında aile konutu şerhi bulunmasa dahi o konut aile konutu özelliği taşımaktadır.
Eşlerin sürekli olarak oturmadıkları, zaman zaman veya hafta sonlarında ya da yaz tatillerinde oturdukları yazlıklar, dağ evleri veya tarımsal faaliyetlerin yürütüldüğü aylarda kaldıkları bağ, bahçe ve çiftlik evleri aile konutu sayılmaz ve sonuçta TMK m. 194'ün kapsamı dışında kalır.
Çünkü bu nitelikteki konutların yitirilmesi, kanunun korumak istediği diğer eş ve çocuklar bakımından barınma hakkını zedelemediği ve genellikle tatil, dinlenme, özel eğlence gibi amaçlarla edinilen konutlar olmaları sebebiyle, aile konutunun değil, herhangi bir konutun kaybı niteliğindedir.