Dert yananımız çoktur. Eğitim sistemimiz yetersiz deriz.
Dert yananımız çoktur. Eğitim sistemimiz yetersiz deriz. Aklın yolu birdir. Ortak tespitimiz doğru. Spor dersleri ile sporcu, müzik dersleri ile müzisyen yetiştiremiyoruz . Yabancı dil dersleri de yabancı dil öğretmiyor. Fen dersleri ile bilim adamı yetiştiremiyoruz , edebiyat dersleri ile de edebiyatçı… Asıl konuya gelelim: Doğal olarak din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri de gençlerimizi ahlaklı yapmaya yetmiyor. Gençliğimiz daha kapsamlı ve uygulamaya dayalı bir ahlak ile yetişmeli.
Ülkemizde “eğitim mi daha önemlidir yoksa öğretim mi?” son yıllarda çok tartışılıyor. Çoğu kişi veya kurum eğitimi öğretimden daha değerli buluyor. Çünkü bilgili ve yetenekli de olsalar erdemli olmayan bireyler yetiştirmek başta anne babalar ve öğretmenler olmak üzere hiç kimseyi motive etmiyor. Çocuklarımızın iş güç sahibi olmalarını önemsiyoruz ama asıl özlemimiz “adam olacak çocuk” yetiştirmek.
Bir de olayın teknik boyutu var. Ahlaksız bireyler bir müddet sonra toplumu yaşanmaz hale getiriyor. Kaos doğuruyor. Ahlaklı yaşamak, kuralına göre yaşamak demektir. Bir arkadaşım vardı. “Trafik kurallarına titizlikle uymak zayıflıktır demişti. Kurallar zayıflar içindir, ahlak da öyle.” Her gün onlarca insanını trafik kazalarında kurban eden bir ülkede duyduğum en acı sözlerden biriydi. Evet, milyonlarca insanın ve aracın aynı anda hareket ettiği bir dünyada kuralsız yaşanamıyor. Trafikte trafik kuralları ne kadar önemli ise insanlar arası ilişkilerde ahlak kuralları o kadar önemlidir. Bu anlamda temel ahlak kurallarını toplumdaki herkese öğretmeli ve ahlak temelli bir toplum oluşturmalıyız.
Ahlak herkese öğretilebilir mi? Elbette ki. Ahlak temelde üç yerden öğrenilir. Çoğu kişi kendine gerekli olan ahlakı bu üç yerden birinde bulabilir. Birinci kaynak dindir. Örneğin Hz Musa’ya verilen 10 emir ahlaklı bir yaşamın özeti gibidir. Nitekim peygamberimiz “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” demektedir. Yine Kuran’ı kerim’i okuduğumuzda odak noktasının inanmak ve iyi işler yapmak olduğunu görürüz. Bu anlamda din ve ahlak iç içedir. Din ahlakın ahlaksa dinin temelidir. Dini doğru şekilde öğretmeden ahlaktan doğru şekilde bahsedemezsiniz.
Ahlak güven vermektir. Dinden ahlak öğrenme noktasında artık daha dikkatli olduğumuzu söyleyebilirim. Artık ibadet ile ahlakı birbirine karıştırmıyoruz. Eskiden “Namaz kılıyor çok temiz insan” diyorduk. Şimdi “ibadetlerinde titiz olması bir insana rahatlıkla güvenilebileceği anlamına gelmez” diyoruz. Nitekim Hz Ömer “kişinin namazı, orucu sizi aldatmasın. Dileyen oruç tutar, dileyen namaz kılar. Fakat güvenilir olmayanın dini de olmaz” demiştir.
Ahlakın ikinci kaynağı insan aklıdır. Ahlak felsefesi üzerine düşünen filozoflara göre ahlaki eylem demek iyi niyetle yapılan, çıkar için gerçekleştirilme yen ve özgürce gerçekleştirilen eylem demektir. Yani doğru olanı yapmaktır. Ki bu ahlak anlayışı da temelde dinle aynı yere çıkmaktadır.
Sokrates ise, bir insanda bilgi ve ahlak seviyesinin benzer olduğunu söylemiştir. Yani “bilgili insan aslında ahlaklı insandır, kötülük yapmaz” der. Ona göre bilgili ve aynı zamanda dürüst olmayan bir insan ise gerçek bilgi sahibi sayılmaz. Kısacası insanımız ne kadar çok okursa ve gerçek bilgiye ulaşırsa gerçek ahlaka ulaşma ihtimali de artacaktır. Ahlakla bilgi arasındaki ilişki tartışmalı olsa da ahlaksızlıkla cahillik arasındaki ilişki tartışmasızdır.
Ahlakın üçüncü kaynağı da toplumdur. Toplumca değerli olan iyidir. Toplumca değersiz olan ise kötü… Bu anlamda ahlak evrenseldir. Mesela yalan söylemek, hırsızlık, cinayet bütün toplumlar tarafından değersiz kabul edilir. Yere düşen birinin kolundan tutup kaldırmak bütün toplumlarda ahlaki açıdan üstün bir davranış iken yere düşene bir tekme de sizin atmanız her toplumda değersiz bir davranış olarak görülür. Bu anlamda içinde yaşadığımız topluma kulak kesilirsek iyi ve kötü kavramları kafamızda zamanla netleşecektir.
İçinde yaşadığımız toplumdan ahlakı öğrenirken dikkatli olmalıyız. Toplumların zamanla yozlaşabildiğini de unutmamalıyız. Yozlaşmış toplumlar ahlaka kaynak olamazlar. Fertler olarak böyle durumlarda toplumu sorgulamamız gerekir. Toplumla çatışmak durumunda kalsak bile ahlaki tavrı yüceltmeliyiz. Bu durumlarda ahlaklılar ahlaksızlar kadar cesur olmalı. Çünkü ahlaka uymayan davranışlar hak ettiği muameleyi görmedikçe var olmaya devam ederler.
Bir öğrencim bana polis olmak istediğini söyledi. Nasıl polis olacağını sorduğumda ise şok olacağım bir cevap aldım. 18 yaşındaki bu öğrencim bana “torpilim hazır” dedi. Sınavlardan yüksek puan almak, mülakatlara katılmak umurunda bile değildi. Polislik için ehil bir insan olup olmadığından hiç bahsetmedi. Öğrencim adam kayırmanın ciddi bir sorun olduğunu maalesef bilmiyordu. Planına çok güvenmesinden bu planını benden önce pek çok kimseye açtığını ve hepsinden onay aldığını anladım…
Bizim ülkemiz dışında dünyanın herhangi bir yerinde adam kayırmayı meşru sayan bir ahlak sistemi yok. Elbette ki kendi şirketiniz varsa orada istediğiniz insana iş verebilirsiniz. Ama kamu sektöründe ve kamu yararı için en doğru kişileri istihdam etme pozisyonunda olan bir kişi iseniz sorumluluğunuz farklıdır. Ehil olmamalarına rağmen kendi akrabalarınızı istihdam edemezsiniz. Akrabalarınızın bu konudaki baskılarıyla başka şekilde başa çıkmalısınız. Bugün bu ülkede aile şirketi haline gelmiş devlet üniversiteleri, devlet hastaneleri var. Yetişmekte olan genç neslin bu durumu fark etmediğini söylemek ise safça olur.
Gençlere öncelikle örnek olmamız gerekiyor. Sonrasında ise tüm toplumda bir ahlak seferberliği başlatmamız gerekiyor. Bir şeffaflık çağrısı yapmalıyız. Gençlerimize doğru söz söylemeyi, sözünde durmayı ve emanete hıyanet etmemeyi öğretmemiz gerekiyor. İşçilerimize ve memurlarımıza mesaiden çalmamaları gerektiğini, bürokratlarımıza rüşvet almamaları gerektiğini, öğrencilerimize kopya çekmemeleri gerektiğini öğretmeliyiz. Bu temel ilkeleri uygulamalı bir şekilde veremezsek ileriye doğru atmaya çalıştığımız her adım bizi 2 adım geriye doğru götürür. Gençlerimizi gerçek anlamda eğitemezsek onlara öğrettiklerimizl e başımıza büyük belalar açarlar. Ülke yaşanmaz hale gelir.