Afrika’dan Türkiye nasıl görünüyor
Bir süredir Afrika’da bulunmaktayım. Burada Türkiye ile ilgili gazete ve dergilerde ara ara analizler çıkmaktadır. Çad’da yayınlanan bir dergide 15 Temmuz olaylarıyla ilgili çıkan bir analizi ilginç gördüğümden siz okuyucularımız için çeviriyorum. En azından Afrika’nın bu en uç noktalarından Türkiye nasıl görünüyor bunu anlayabilmiş olacağız.
Geçen yıllarda Türkiye’de gemilerin battığı dönemde, Türk halkı, geminin kaptanı Reis Receb Tayyib Erdoğan’ın görüş ve düşüncelerine ve onun yönetim anlayışına bağlı olduklarını ispatladı. Türk halkının Türk başkenti sokaklarındaki zırhlı araçlar ve ateşli silahlar karşısında kendilerini böyle feda etmesinin sebebi nedir? Muhakkak ki Türk başkentinin sokaklarına sayısız Türk halkının gecenin geç bir saatinde meydanlara çıkmasının sebebi üzerinde en basitinden sizleri düşünme, sorgulama ve hayret etmeye davet ediyorum.
Bu durumu daha iyi anlamak için; biz de Türk halkının siyasi tarihinin sayfalarını çevirmeye karar verdik. Bu tarih sayfalarında, onların kimliklerine, liderlik özelliklerine ve özgürlüklerine bağlılığını görmekteyiz. Türkler, köklü bir imparatorluğunun yönetiminde bulundular. Bu imparatorluk Osmanlı İmparatorluğudur. Bu imparatorluğun gücü ve nüfuzu birçok gelişmiş bölgeye yayılmıştır. Kara kıta Afrika’da bölgede yayılan bu yüce imparatorlukla karşılaşması nasip oldu.
- Yüzyılın (1200 m) fetret döneminde Müslümanların zayıf oldukları devirde, geniş bir sahaya yayılmıştı. Bu köklü imparatorluğun bizim bölgeyle ilk ilişkisi 16 yüzyıl (1552) yılında başlamıştır. Bu dönemde Afrika’nın güneyine Çad topraklarına hakim olan ve Afrika’nın büyük gölü etrafında bulunan (Çad Gölü) Kanim İmparatorluğuna gönderdiği elçiler ve mektuplar aracılığıyla ilk ilişkileri başlamış oldu. Osmanlı İmparatorluğunun bu bölgede nüfuz elde etmesiyle dünyadaki nüfuz ve etkisi daha geniş bir sahaya yayılmış oldu.
Osmanlı Devleti sadece siyasi alanda değil kültür ve sosyal alanda da çalışmalarda bulunmuştu. Yaptığı bu çalışma dünya halklarının sadece takdir ve övgüsünü almakla kalmamış, kendisine tabi devlet ve milletlerin desteğini de almıştı. Böylece kendisine tabi olan devletlerde uzun süreli bir kültürün ve medeniyetin doğmasını sağlamıştı. Bu çalışmaların başında özellikle imar alanında büyük eserler ortaya koyarak medeniyet alanında kalıcı çalışmalar yapmış oldu. Ayrıca hayvancılık, ziraat, ihtişamlı yazı sanatı ve şekiller alanındaki bilgi ve tecrübelerini yaydı. Yaptıkları bahçelerin genişlik ve zenginliği ile adeta ağaçlara müzik yaptırmış oldular. Köy ve şehirlerarasında ulaşımı sağlamak amacıyla demiryolları inşa ettiler.
Fakat bu sıralar Avrupalı Devletleri; Osmanlı Devletine diş geçirmek, savaşmak ve onu ezmek amacıyla harekete geçtiler. Onlar, dünya devletlerini sömürgeleştirme ve ele geçirmeye yöneldiler. Ardından Balkan ülkelerini sardılar ve Osmanlı Devleti’yle savaşa girişip onu sıkıştırdılar. Bu saldırılar sırasında sömürgecilerle birlikte hareket eden vatanperver olmayan bazı kişiler ortaya çıktı. Onlar, Avrupalı devletleri destekliyorlardı. Amaçları, Avrupalıların desteği ile yönetimi ele geçirmekti. Avrupalıların desteği ile Osmanlı İmparatorluğunu ve yönetimini ele geçirdiler. Ardından Arap alfabesiyle yazılan yazılarını ve kimliklerini değiştirdiler. Hatta onlar geçmişlerini eleştirerek Türkler bedevi ve cahildirler, evlerinde hiçbir şeye sahip değildirler diyorlardı.
Türkler uzun bir süre uykuya daldılar. Olayların üzerinden bir süre geçtikten sonra halk, demokrasi ekseninde bilinçlenerek kendilerine yasaklanan asli kimlikleri ve hakları için mücadele etmeye başladılar. Türk Devleti onların seslerini işitmediği gibi, dünya milletleri arasında da herhangi bir yerleri bulunmuyordu. Fakat demokrasi sandığı önlerine konulunca Türk halkı liderlerini seçtiler. Bu seçilen lider Adnan Menderes’ti. O, seçilmeden önce halka vaatlerde bulunmuştu. O, Türklerin kimliğini tekrar onlara kazandırdı ve güzel bir yönetim uyguladı. Fakat demokrasi karşıtı güçler halkın arzularına aykırı olarak harekete geçtiler ve yapılan inkılapla onu devirip idam ettiler.
Türk halkı bu olaydan beri kendi kimliklerini ve asaletini aramaktadır. Yine önlerine seçim sandığı konuldu. Onlar, kendilerine vatansever birisini lider olarak seçtiler. Bu lider Türkiye’nin başkenti Ankara’nın (yazar İstanbul diyeceğine yanlışlıkla Ankara diyor) başına geçtiğinden beri bilinmekteydi. Sonra yönetim basamaklarını tırmandı ve Türkiye’nin Başbakan’ı oldu. Ardından Türkiye Cumhuriyetinin Başkanı oldu. Bu kişi Türkiye’nin Başkanı Reis Recep Tayyib Erdoğan’dır.
Recep Tayyib Erdoğan bu başarısına halkının kendisinden istediklerini gerçekleştirerek gelmiştir. Toplumun uzun yıllardır beklediği rüyayı gerçekleştirmek için ıslahatlara girişti. Sanayi ve gıda alanında çalışmalar yaptı. Böylece Türk halkının ekonomik seviyesini dünya iktisat seviyesinin üst noktalarına çıkardı. Birleşmiş Milletler verilerine göre; Türkiye’nin ekonomik seviyesini dünyanın 192 devleti arasından 16. sıranın üstüne çıkarmış oldu. Ardından, çalışanların maaşlarını da üç misli artırarak onların gündelik hayatlarını iyi bir şekilde yaşamalarını ve sosyal hayatlarındaki seviyelerinin yükselmesini, ve siyasi özgürlükleri Türk milletine sunmuş oldu. Ardından başka milletlere yardım etme stratejisini izledi. İş adamlarını dünya devletleriyle iş yapmaları ve ihracat konusunda teşvik etti. UNISCO verilerine göre Reis Erdoğan, Türk Eğitim sistemini dünyanın en iyi eğitim sistemi arasına yerleştirmeyi başardı.
Türkiye’de meydana gelen bu siyasi olaylar sayesinde Dünya devletleriyle oyun oynayabilecek seviyeye ulaşmış oldu. Buna örnek olarak Türkiye’ye yapılan göçler konusunda izlemiş olduğu politikayı gösterebiliriz. Görünüşte ince teknoloji batının elindedir. Fakat Türkiye’nin öncülüğünde bu alanda gerçekleştirilen çalışmalar da çok önemlidir. Özellikle dünyanın gözü önünde yapılan bütün bu çalışmalar daha da önem kazanmaktadır.
Biz, bu gerçekleşen olaylar ekseninde çeşitli sorular sorabiliriz. Biz kadın, erkek, genç, yaşlı ve çocuklardan oluşan insanların dünyanın gözleri önünde zırhlı araçların karşısına çıkıp kendilerini feda ettiklerini görüyoruz. Bunun için birisinin yüksek sesle insanları çağırması gerekirdi. Öyle bir durumda o sese hemen karşılık verilirdi. Türk insanları ülkelerinin kaptanının sesine büyük bir arzu ile karşılık verdiler. Halkın bu darbeye büyük bir şevkle karşı çıkması, ülke yönetiminin daha önce yaptığı stratejinin karşılığı olmuştur. Yani (hükümetin) halkına yönelik gerçekleştirdiği olumlu çalışmalarının bir karşılığı olmuştur.
Şüphesiz ki Türk insanlarının geçen yıl (2016 Temmuz)’ki olaylar karşısında durması onun komutanlığı altında olmuştur. Bu olay, gözlerimizi üzerine dikmeye ve araştırmaya değer bir olaydır. Dünyanın bazı milletleri için ders bile olabilir. Dünya yöneticilerinin bu olaydan genel olarak yararlanmaya çalışmalıdırlar.
Biz Türkiye ile Çad arasındaki resmi ilişkilere dönecek olursak, yüz yıllık bir kayıptan sonra (1922-2017) Türklerin tekrar bölgeye dönmeleri yani yüz yıllık bir fetretten sonra dönmeleri, iki başkent arasında elçiliklerin oluşturulması, iki ülke arasında eğitim ve iş ilişkilerinin gelişmesine yol açacaktır. Biz, Türkiye ile Çad arasında oluşan bu değişimden yararlanmalıyız. Çünkü iki toplum arasındaki ilişkinin geçmişi eski olup ikisi de asil bir kültüre sahiptir.
- İsmail İsa Yusuf/Encemina Cedide/24.07.2017 Pazartesi