Aç tokun halinden anlar mı ?

Abone Ol

Ramazan ayına eriştik. Evlerde, sokaklarda, şehirlerde bu mübarek ayın bereketi hissedilmeye başlandı. On bir ayın sultanı Ramazan, gerek reel hayatta gerekse sosyal medyada hoş bir şekilde karşılanıyor. Son yıllarda odaların, evlerin hatta şehirlerin Ramazan’a özel süslendiğini görüyoruz. Bu durum, özellikle çocuklar için unutulmaz anılar bırakırken, Ramazan’ı daha özel ve güzel geçirmemizi sağlıyor diyebiliriz. Peki, Ramazan’ın ruhu sadece bunlardan mı ibaret? Şaşalı sofralar, çeşit çeşit yemekler, restoranlarda fahiş fiyatlara sunulan sözde iftar yemekleri… Ve o “aliyül ala” iftar sofralarında bir tek garibanın olmaması… Bu manzara, Ramazan’ın özüne ne kadar da uzak!

İstanbul’a geldiğim ilk yıllarda, yaklaşık dört yıl boyunca ünlü bir restoranda çalıştım. Ramazan ayında iftar yemeği adı altında verilen yemeklerin büyük bir çoğunluğunun klasik yemek davetlerine dönüştüğüne şahit oldum. Dışarıda yoksulların sofraya baktığını, ancak tek bir kişinin onları davet etmediğini, aksine küçük bir ikramla uzaklaştırıldıklarını gördüm. Bu manzaralar, Ramazan’ın ruhunu anlamaktan ne kadar uzak olduğumuzu gösteriyor. Oruçluyken nasıl tok kalırımın hesabını yapan bizler, ne zaman nefis terbiyesi yapacak ve yoksulun halinden anlayacağız?

“Komşusu açken tok yatan bizden değildir” sözünü sıkça duyarız. Peki, bu sözü ne zaman hayata geçireceğiz? En son hangi komşumuzun kapısını çaldık? Ya da ne zaman yoksul bir haneyi ziyaret ettik? Herkes bir kurtarıcı beklerken, acaba o kurtarıcının kendisi olduğunu ne zaman anlayacak? Hiç kimsenin kendini varlıklı görmediği bu devirde, yardımlaşmanın sadece varlıklı kişilere özgü bir erdem olmadığını ne zaman idrak edeceğiz? Herkes kendi kazandığıyla hesaba çekilecek. Yüz lira kazanan da kendi nispetinde yardım etmekle yükümlü, bin lira kazanan da. Herkes kendi nispetinde bir kardeşine yardım etmek zorundadır. Birlik, beraberlik ve kardeşlik ancak o zaman gerçekleşir. Bizler birbirimize yardım etmezsek, kusura bakmayın, Allah’ın yardımını bekleyemeyiz.

Kumanyalara gelince… Bazen gerçekten anlamlandıramıyorum. Yardımlaşma nasıl yapılmalı? Bu konuyu bir başka yazımda ele alacağım inşallah. Ancak şunu unutmayalım: Önce çuvaldızı kendimize batıralım.

Ramazan’ın ruhunu anlamak ve yaşamak için Kur’an-ı Kerim’in rehberliğine başvuralım. Yüce Allah, Bakara Suresi’nde şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.” (Bakara, 2:183)
Oruç, sadece aç kalmak değil, nefsimizi terbiye etmek, yoksulun halinden anlamak ve Allah’a yakınlaşmaktır.

Bir başka ayette ise şöyle deniyor:
“Mallarını gece gündüz, gizli ve açık Allah yolunda harcayanlar var ya, onların Rableri katında mükâfatları vardır. Onlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.” (Bakara, 2:274)
Bu ayet, yardımlaşmanın ve infak etmenin önemini vurguluyor. Ramazan, sadece kendi nefsimizi doyurma ayı değil, başkalarını da düşünme ve onlara el uzatma ayıdır.

Ramazan, birlik ve beraberliğin, yardımlaşma ve dayanışmanın zirveye çıktığı bir aydır. Bu ayda sadece midemizi değil, kalbimizi de doyuralım. Yoksulun, yetimin, garibanın halinden anlayalım. Sofralarımızı onlarla paylaşalım. Unutmayalım ki, gerçek bereket, paylaşmakla gelir. Ramazan’ın ruhunu yaşayalım ve yaşatalım. Allah, bu mübarek ayı hakkıyla idrak etmeyi nasip etsin. Lafım meclisten içeri, kimin payına ne düşerse vesselam…