Bayındır, “Allah olmayanı / geleceği bilmez” iddiasının bir devamı mahiyetinde “Kuran’da ‘olacak’ kelimesi yoktur, yani Kuran gelecekle ilgili haber vermiyor” da demektedir.
'KURAN'DA GELECEKTEN HABER VERİLMİYOR' İDDİASI (1)
Bayındır, 'Allah olmayanı / geleceği bilmez' iddiasının bir devamı mahiyetinde 'Kuran'da 'olacak' kelimesi yoktur, yani Kuran gelecekle ilgili haber vermiyor' da demektedir.
Görüldüğü üzere o, 'Allah kimin kiminle evleneceğini bilemez' demekle başladığı batıl iddiasının ikinci aşamasında kaderi çarpıtmış ve inkar etmiş, üçüncü aşamasında da 'Kuran'da gelecekle ilgili haber verilmiyor' diyecek kadar ifrada gidebilmiştir.
Bir evvelki yazımızda onun kaderi çarpıtması ve inkarına ve Allah'ın (haşa) geleceği bilemeyeceğine dair iddiasına cevap vermiştik.
Bu yazımızda ise 'Kuran'da 'olacak' kelimesi yoktur, (yani Kuran gelecekle ilgili haber vermiyor)' iddiasına cevap vereceğiz.
Doğrusu bu akla ziyan iddia karşısında şaşmamak, hayret etmemek elde değil! Böyle bir iddiaya kalkışmak, değil bir ilim adamından, sıradan bir insandan, mesela dağ başındaki çobandan bile beklenmez! Zaten aklı başında olan hiçbir insan da böyle bir iddiada bulunmayı aklının kenarından geçirmez.
Hayret! Bir kimse ilahiyat tahsili yapsın, profesör olsun da, sonra böyle bir iddiada bulunsun! Eğer vakıa ayan beyan önümüzde olmasaydı kimse böyle bir şeye ihtimal vermezdi herhalde!
Şimdi Kuran'da gelecekle ilgili ifadelerin gerek lügat ve gramer yönünden, gerekse mana yönünden geleceğe dair nasıl haberler ve işaretler verdiğini ayetlerin ışığında ortaya koymaya çalışalım.
Başta genel bir hüküm cümlesi olarak şunu belirtelim ki, Kuran 'Allah'ın Kelamı' olarak geçmişi, hali ve geleceği bütünüyle ihata eder. Bu cümleden olarak biz insanlar için 'gayb' hükmünde olan geçmişi, peygamberlerin hayatlarını ve mücadelelerini de genel anlamda ve temel hususiyetleriyle haber verir, anlatır. Geçmişe yönelik olarak Peygamberlerin kıssalarından ruhların yaratılmasına, dünya hayatının mahiyetine kadar pek çok gerçek Kuran'da konu edilmektedir.
Kuran muhtevasının önemli bir kısmı da geleceğe dönük olarak ortaya konmuştur. 'Kuran'da olacak olaylara, geleceğe değinilmemiştir' demek, Kuran'ı hiç bilmemek, Kuran dili olan Arapçanın inceliklerine hiç vakıf olmamak, daha doğrusu hevadan konuşmak anlamına gelir.
Kuran'ın ezelden ebede kadar bütün zamanı ve olayları ihata etmesi, onun ilahîlik vasfının ve cihanşümul oluşunun bir göstergesidir. Buna göre Kuran zamanla ve mekanla değişmeyen, eskimeyen, tam tersine daima tazelenen ilahî bir mesajdır. Çünkü o mutlak hakikattir. Zamana ve mekana göre değişen, değişik kalıplara giren bir mesaj, mutlak ilim ve hüküm olmaktan uzaktır. Cevaplarımıza geçmeden önce Kuran'ın bu genel özelliğine dikkat çekmek istedik.
Şimdi Kuran'ın geleceğe dönük olarak nasıl mesajlar verdiğine dair bazı örnekler, deliller ortaya koymaya çalışalım:
I- KURAN'DA GELECEĞE DÖNÜK BAZI HABERLER VE DELİLLER
Kuran'da da, hadislerde de, geleceğe dönük olarak birtakım haber ve bilgiler verilmektedir. En büyük gelecek olan ahiret ahvali Kuran'da ve hadislerde detaylı bir şekilde anlatıldığına göre, Kuran'ın gelecekten haber verdiğine bundan daha açık bir delil olabilir mi?
1- İddianın Gramer ve Lügat İlmi Açısından Değerlendirilmesi
Öncelikle Kuran'daki gelecekle ilgili terim ve kavramların gramer ve lügat ilmi açısından özelliklerine dikkat çekelim:
Konuya az çok vakıf olanlar bilirler ki, Arapçada iki temel fiil çekimi vardır. Fiil-i mazi ve fiil-i muzari. Muzari fiil Türkçedeki şimdiki zaman, geniş zaman ve gelecek zamanı birlikte içine alır. Fiilin bunlardan hangisini ifade ettiği, sözün gelişine, mananın akışına göre belirlenir.
Ayrıca Arapçada bir fiili gelecek zaman yapabilmek için muzari halinin başına 'sin' harfi ya da 'sevfe' takısı getirilir. Sin harfi daha yakın bir gelecekte, sevfe takısı ise daha uzak bir gelecekte yapılacak işler için kullanılır. Buna Kuran'dan örnekler verelim:
Mesela Bakara Suresinin 142. Ayetinde şöyle buyurulur:
'İnsanlar içinde beyinsiz takımı 'Bunları bulundukları kıbleden çeviren ne?' diyecekler…'
Ayetin orijinalinde 'seyekûlu' kelimesi kullanılmıştır. Bu kelimedeki 'sin' harfi yakın geleceği haber veren istikbal takısıdır. Buna göre buradaki muzari fiil 'diyecekler' anlamına gelir. Ne zaman diyecekler? Yakın bir gelecekte. Kıblenin döndürülmesinden hemen sonra… Yani fiil henüz vuku bulmamıştır, ama yakında vuku bulacağı haber verilmektedir. İşte bu Kuran'ın yakın geleceğe dair verdiği bir haberdir ve bu haber de aynen çıkmıştır. Bunun gibi Kuran içinde daha pek çok örnek sayılabilir.
'Sevfe' gelecek zaman takısıyla ilgili örnekler de verelim:
Mesela Tekasür Suresinin 3.ve 4. Ayetlerinde şöyle buyurulur:
'Öyle değil! İleride bileceksiniz! Sonra öyle değil! İleride bileceksiniz!'
Ayetlerin Arapça ifadelerinde uzak geleceği haber veren 'sevfe' gelecek zaman takısının kullanıldığını görüyoruz.
Yine aynı surenin altıncı ve yedinci ayet-i kerimelerinde muzari fiilin gelecek zaman hali 'göreceksiniz', sekizinci ayet-i kerimesinde 'sorulacaksınız' şeklinde geleceğe dönük ifadeler geçmektedir.
Muzari fiilin geleceği ifade ettiği bir örnek de Yasin Suresinin 83. Ayet-i kerimesidir:
'… Hepiniz döndürülüp Ona götürüleceksiniz.'
Ayetin orijinal metninde kullanılan 'turce'ûn' kelimesi Allah'a döndürülüp götürülmeyi, yani gelecek zamanı ifade etmektedir.
Duha Suresinin 5. Ayetinde de sevfe eki kullanılmaktadır:
'Ve lesevfe yu'tîke rabbuke feterda / (Peygamberimize hitaben) Rabbin ileride sana o kadar verecek, o kadar verecek ki, sen buna razı olacaksın.'
İşte ayetlerden yakın ve uzak geleceğe dair örnekler…
Bir ilahiyatçı, hem de kendinde Kuran'ı tefsir yetkisi gören bir şahıs bu kadar cahil, konunun muhtevasına bu kadar uzak olabilir mi?
Esasen bu konuda daha fazla delile gerek de yoktur. Ama bu batıl iddianın yerle yeksan olması için Kuran ayetlerinden örnekler vermeye devam edeceğiz.
2- Ayetlerden Geleceğe Dönük Örnekler:
- Kuran'da gelecekten bahseden ayetler sin ve sevfe ekleriyle ve muzari fiillerle olduğu gibi, mana yönüyle başka şekillerde de olur.
Mesela Müslümanlara önlerinde yakın bir gelecekte fetih olduğunu haber veren ayetler gibi. Bu ayetlere bazı örnekler verelim:
'O ağacın altında sana yeminle bağlılık sözü verirlerken bu müminlerden Allah razı olmuştur; onların gönüllerinde olanı bilmiş, onlara huzur ve güven vermiş, pek yakın bir fetihle ve elde edecekleri birçok ganimetle de kendilerini ödüllendirmiştir. Allah izzet ve hikmet sahibidir.' (Fetih: 18 – 19.)
'Hoşunuza gidecek bir şey daha var: Allah'ın yardımı ve yakın bir fetih! Haydi müminleri müjdele!' (Saf: 13.)
Şimdi bu ayetlerde geçen 'fethen karîben / yakın bir fetih' henüz gelmemiş, yaşanmamış, geleceğe dönük bir haber değil midir?
Fetih Suresindeki haber Hayber'in fethi, Saf Suresindeki haber de Mekke'nin fethi şeklinde gerçekleşmiş, böylece bu ayetler aynı zamanda gelecekten haber veren birer mucize özelliği göstermiştir.
Mekke'nin fethine ayrıca Nasr Suresinin 1. Ayetinde, Hadid Suresinin 10. Ayetinde ve Kasas Suresinin 85. Ayetinde de işaret vardır.
Kasas: 85 mealen şöyledir:
'Kuran'ı sana indiren Allah, elbette seni dönülecek yere de gönderecektir. De ki: Kimin doğru yolda yürüdüğünü, kimin de apaçık bir sapkınlık içinde olduğunu en iyi bilen Rabbimdir.'
Ayetteki 'dönülecek yere gönderecektir' ifadesi görüldüğü gibi gelecek zamanı ifade etmektedir.
Yine Kuran'da 'Allah'ın yardımının müminlere ulaşacağı' da önceden haber verilmiş ve olduğu gibi çıkmıştır.
Keza inanmayan kafir ve müşrikleri tehdit eden ayetler de aynen haber verildiği gibi çıkmış ve yaşanmıştır. Buna da örnekler verelim:
'Yoksa sizden öncekilerin çektikleriyle karşılaşmadan cennete girebileceğinizi mi sandınız? Onlar öylesine yoksulluk ve sıkıntı çekmişler, öyle sarsılmışlardı ki peygamber ve yanındakiler, 'Allah'ın yardımı ne zaman gelecek?' diye niyaz etmişlerdi. Bilesiniz ki Allah'ın yardımı yakındır.' (Bakara: 214.)
'De ki: O Rahmandır, biz O'na iman etmiş ve O'na güvenip dayanmışızdır. Kimin düpedüz bir sapkınlık içinde olduğunu yakında anlayacaksınız!' (Mülk: 29.)
'Aranızdan hanginizin aklı bozuk olduğunu yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler…' (Kalem: 5-6.)
Ayetlerdeki gelecek zaman ifadeleri görüldüğü gibi gayet açıktır. Ayetler henüz yaşanmamış, ileride yaşanacak hadiseleri haber vermektedir.
- Kuran'da, dört bir yanı düşmanla dolu olan Hz. Peygambere (s.a.v.) 'Allah seni insanlardan koruyacaktır' (Maide: 67.) şeklinde bir teminat da verilmiş, bunun üzerine Peygamberimiz yanında nöbetçi bulundurmaktan vazgeçmiştir.
Bütün bunlar Kuran'ın geleceğe dönük olarak verdiği haberlerdir. Hepsi de teker teker çıkmıştır.
Peki Bayındır ne diyordu?
'Kuran'da gelecekle ilgili haber yoktur' diyordu…
Bu, batıl yolda gidenleri Allah'ın sadece ahirette değil, dünyada da rezil ettiğine dair bir örnektir.
- Rum Suresinin ilk ayetleri de gelecekten haber veren ve böylece mucize ihtiva eden ayetlere örnektir. Bu ayetlerde mealen şöyle buyurulur:
'Rumlar yakın bir yerde yenilgiye uğradılar. Fakat onlar bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip gelecekler. Önce olduğu gibi sonra da Allah'ın dediği olur. O gün müminler Allah'ın yardımı sebebiyle sevinecekler. O dilediğini muzaffer kılar. O çok güçlüdür, engin merhamet sahibidir. Bu Allah'ın vaadidir. Allah vaadinden caymaz; ama insanların çoğu bunun bilincinde değildirler.' (Rum: 2 – 6.)
Bu ayetler, Hıristiyan Rumlar, ateşperest İranlılarla yaptıkları savaşta çöküş denebilecek çok büyük bir mağlubiyete uğradıkları zaman nazil oldu ve Rumların yakın bir gelecekte galip geleceğini haber verdi.
Bu ayetler nazil olunca Allah Resûlü (s.a.v.) 'İranlılar mutlaka mağlûb olacaklardır!' buyurdu. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 276.)
Bu haberi öğrenen Hz. Ebubekir de (r.a.) müşriklerden Übey b. Halef'le Rumların İranlıları üç seneye kadar yeneceğine dair on deve karşılığında bahse girdi. Bu bahsi Allah Resûlüne haber verince Peygamberimiz ona 'Git, develerin sayısını artır, müddeti de uzat!' buyurdu.
Hz. Ebubekir (r.a.) de müddeti dokuz seneye, develerin sayısını da yüze çıkardı. Derken Rumlar birdenbire gelişerek İranlıları ağır bir hezimete uğrattılar. Übey öldüğü için Hz. Ebubekir yüz deveyi onun varislerinden aldı ve Peygamberimize getirdi. Peygamberimizin (s.a.v.) emriyle de onları fakir Müslümanlara dağıttı.
Kuran'ın bu mucizesini gören Mekkeli müşriklerden bir kısmı da müslüman oldu. (Bak: Tirmizî, Tefsir 30 /3194; Kurtubî, el-Cami, XIV, 3.)
Rumların galibiyet gerçekleşince müminler ayette haber verildiği gibi sevindiler. Bu sevincin sebebi de Kuran'ın haber verdiği bir gerçeğin vuku bulması ve aynı tarihlere denk gelen Bedir Savaşının kazanılmasıdır.
Şimdi yine soruyoruz:
Bu ayetler geleceği haber veren ayetlere birer örnek değil midir? Haber verilen hadiseler aynen çıkmamış mıdır?
- Kuran-ı Kerim Müslümanların horlandığı, ezildiği, türlü eziyetlere maruz kaldığı bir ortamda İslam'ın dünyaya hakim olacağını, Allah'ın dininin bütün dinlere üstün geleceğini de haber vermiştir:
'Allah, içinizden iman edip dünya ve ahiret için yararlı işler yapan kimselere vaad etti ki, kendilerinden öncekilere verdiği gibi onlara da yeryüzünde iktidar verecek, onlar için hoşnutluğuna vesile kıldığı dinlerinin yerleşip yayılmasını sağlayacak, şu andaki korkularını güvenliğe çevirecektir; çünkü onlar bana hiçbir şeyi ortak koşmaksızın kulluk etmektedirler. Bütün bunlardan sonra kim inkara saparsa yoldan çıkmış kimseler işte bunlardır.' (Nur: 55.)
'O (Allah), müşrikler hoşlanmasalar da (kendi) dinini bütün dinlere üstün kılmak için Resûlünü hidayet ve Hak Din ile gönderendir.' (Tevbe: 33.)
- Yine Kuran'ın bir mucizesi ve gelecekten haberi olarak kafirlerin mağlup olacakları, savaş esnasında arkalarını dönüp kaçacakları haber verilmiştir. Bu haber de olduğu gibi çıkmıştır:
'Yakında o topluluk da yenilecek ve arkalarını dönüp kaçacaklar. Ama asıl vadeleri kıyamet günüdür ve kıyamet günü şüphesiz daha dehşetli ve daha acıdır.' (Kamer: 45 - 46.)
'(Resulüm!) İnkar edenlere de ki: Yakında mağlûp olacaksınız ve cehenneme sürükleneceksiniz. Orası ne kötü bir kalacak yerdir!' (Âl-i İmran: 12.)
- Fetih Suresinin son üç ayetinde ard arda istikbale dönük olarak üç haber verilmektedir:
- ayette Allah Resulünün (s.a.v.) rüyasının çıkacağı ve Müslümanların mutlaka Mescid-i Harama girecekleri haber verilmektedir. Ayetin sonundaki Allah'ın geleceği bildiğine dair şu ifade çok önemlidir:
'Allah sizin bilmediklerinizi bildi, ondan önce yakın bir fetih yaptı.'
Burada geçen 'yakın fetih'ten maksadın Hayber'in fethi olduğunu söyleyenler çoğunlukta olmakla beraber, ayeti Hudeybiye veya Mekke'nin fethi şeklinde açıklayanlar da olmuştur. (Müsned, IV, 328-331; İbn Kesîr, VI, 337 vd.; Kurtubî, XVI, 276 vd.).
- ayette İslam'ın bütün dinlere üstün kılınacağı ve bunun şahidinin Allah olduğu haber verilmektedir.
- ayette ise Hz. Peygamberin (s.a.v.) etrafında bulunan sahabilerin özellikleri hem geçmişe hem geleceğe dönük olarak vurgulanmaktadır. Geçmişe dönük olarak sahabilerin özelliklerinin Tevrat ve İncil'de yer aldığı bildirilmekte, bu alametin yüzlerindeki secde izi olduğu haber verilmektedir. Geleceğe dönük olarak da filizini çıkaran, sonra gittikçe onu güçlendiren, kalınlaştıran, gövdesi üzerine dikilen ve sonunda çiftçilerin hoşuna giden bir ekine benzetilmekte, bu benzetmenin 'kafirleri öfkelendirmek için' yapıldığı haber verilmektedir. Burada sahabenin bereketli bir toplum olarak İslam'a hizmet edeceklerine ve bu hizmetin bütün dünyaya yayılacağına işaret vardır, nitekim öyle de olmuştur. Yine sahabilerin iman edip salih amel işlemeleri dolayısıyla bağışlanacakları ve onlara büyük bir ecir vaat edildiği de istikbale dönük olarak haber verilmektedir.
- Âl-i İmran: 186' da Müslümanların ehl-i kitaptan (Yahudi ve Hıristiyanlardan) incitici sözler duyacakları haber verilmektedir. Nitekim böyle de olmuştur.
- Ebu Leheb'in iman etmeyeceği Tebbet Suresiyle daha İslamiyet'in bidayetinde haber verilmiştir. Ebu Leheb bundan sonra sekiz yıl daha yaşadığı halde iman etmemiştir. Bu da Kuran'ın geleceğe dönük bir haberi ve işaretidir.
- Â'raf: 167'de Yahudilere çıkardıkları fitneler sebebiyle azap gönderildiği anlatılmakta; İsra: 8'de de yine fitne çıkarmaya devam ederlerse tekrar azabın geleceği haber verilmektedir. Ayetin meali şöyledir:
'… Ama eğer yine fesatçılığa dönerseniz biz de cezayı tekrarlarız. Biz cehennemi kafirler için ebedî bir ceza yeri yaptık.'
Ve Yahudilerin ölümü istemeyecekleri de geleceğe dönük olarak Bakara: 94 – 95' de anlatılmaktadır:
'Onlara, 'Şayet Allah katında ahiret yurdu, diğer insanlara değil de yalnız size ait ise ve bu iddianızda doğruysanız haydi ölümü isteyin bakalım!' de. Kendi elleriyle yapıp ettikleri işler sebebiyle hiçbir zaman ölümü temenni etmeyeceklerdir. Allah zalimleri iyi bilir.'
- Maide: 54'te dininden dönenlerin Allah'a zarar veremeyecekleri, Allah'ın onların yerine yeni bir topluluk getireceği, o topluluğun samimiyetle İslam'a hizmet edeceği haber verilmektedir. Ayetin meali şöyledir:
'Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah öyle bir kavim getirecektir ki Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler; müminlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı vakarlıdırlar; Allah yolunda cihad ederler ve hiç kimsenin kınamasından korkmazlar. İşte bu Allah'ın dilediğine verdiği bir lutfudur. Allah'ın lutfu geniştir; O, her şeyi bilir.'
Tefsirlerden öğrendiğimize göre bu ayette bahsedilen topluluktan maksadın 'Müslüman Türkler' olduğunu söyleyenler vardır. İslam tarihi incelenirse bu yaklaşımın isabetli olduğu söylenebilir.
- Kevser Suresi kendisi üç ayet olduğu halde dört gaybî ve geleceğe dönük haber ihtiva etmektedir. Onlar da şöyledir:
Bir: 'Biz sana Kevseri verdik' ifadesindeki 'Kevser', bazı rivayetlere göre peygambere tabi olacakların çokluğunu bildirmektedir. Ayrıca gerçek manasıyla da Hz. Peygambere lutfedilecek ahiret nimetlerinden biri olan havuzun adıdır. Her iki halde de Kevser geleceğe ait bir haber niteliğindedir.
İki: 'Rabbin için kurban kes' ifadesi bolluğa işaret eder. Zira maddî imkan olacak ki, bu emir yerine getirilebilsin…
Üç: 'Doğrusu ebter olan sana dil uzatanın kendisidir.' Yani sana 'ebter' diyenin kendisi ebter olacaktır; asıl onun nesli kesilecektir. Nitekim Hz. Peygambere ebter diyen müşriklerin hepsinin nesli kesilmiştir.
Dört: Dolayısıyla da 'Sen ebter / nesli kesilmiş değilsin…' Hem Hz. Peygamberin (s.a.v.) sulbünden gelenler, hem de İslam kardeşliği nev'inden onun yolunu takip edenler kıyamete kadar var olacaktır. Kuran geleceğe dönük bu gerçeği de haber vermiştir.
İşin ehli olanlar bilirler ki Kuran'ı tefsirde bir metod da, Kuran'ın gaybî, derunî ve geleceğe dönük manalarına işaret eden iş'arî tefsirlerdir. İş'arî tefsirler ledünnî yönü olan müfessirlerin Kuran'ın tefsir şartlarına aynen uyarak, ayetlerin ışığında keşfettikleri derin manaları ve istikbale dönük haberleri veya tefsirin bir zenginliği olarak ortaya konulan farklı manaları ihtiva eder. İş'arî tefsir İslamî ilimler içinde önemli bir yer tutar ve de Kuran'ın derin ve engin manalarının ortaya çıkmasına vesile olur. Örnek olarak Kuşeyrî'nin 'Letaifu'l İşarat' adlı tefsirini zikredebiliriz.
- Kuran'da birçok kevnî ayet de bulunmaktadır. Kevnî ayetler, alemde 'sünnetullah' olarak bilinen, yaratılmışlara mahsus özelliklerin ve ilmî gerçeklerin konu edinildiği ayetlerdir. Bunlar zaman içinde bilimsel çalışmalarla ortaya çıkarılabilecek gerçekleri önceden ya açık / sarahaten ya da işaret ve rumuz yoluyla haber veren ayetlerdir. Bugün itibariyle yedi yüz elliden fazla ayette bu tür bilgilerin yer aldığı bilinmektedir. Rüzgarın 'aşılayıcı' olduğunu bildiren Hicr: 22, gökler ve yer bitişik iken sonradan ayrıldığını ve her canlının sudan yaratıldığını haber veren Enbiya: 30, evrenin iki günde (evrede) ve yedi kat sema olarak yaratıldığından bahseden Fussilet: 12, evrenin genişlediğini anlatan Zariyat: 47, acıyı beyne ulaştıran sinirlerin iç organlarda değil, deride olduğunu haber veren Nisa: 56, her insanın parmak ucunun birbirinden farklı olduğuna işaret eden Kıyame:4 ve suyu birbirine karışmayan iki denizi haber veren Rahman: 20 bunlardan ilk akla gelenlerdir.
Peki şimdi sormak gerekmez mi?
Bayındır denen ilahiyatçı (!) bu kadar büyük gerçekleri nasıl görmezden gelebiliyor? Bu bir cehalet midir, yoksa maksatlı bir davranış mıdır, bunu okuyucularımızın takdirine bırakıyorum.
Devam edecek…