Türkiye, coğrafi ve stratejik konumu nedeniyle, Batı’nın liderliğindeki NATO ittifakı ile ABD’nin “Şeytan Ekseni” (Axis Of Evil) olarak adlandırdığı Rusya, Çin, İran ve Kuzey Kore ittifakı arasında dikkat çekici bir denge politikası izliyor. Ukrayna savaşı sırasında Kuzey Kore, Rusya’ya trenlerle 11.000 konteyner dolusu mühimmat göndermişti. Ancak mesele yalnızca bununla sınırlı değildi. Rusya, saldırılar sırasında İran üretimi birçok insansız hava aracı kullanmış ve Çin’den temin edilen turbojet motorları ile donatılmış seyir füzelerini devreye sokmuştu. Bu silahların Ukrayna’da kullanılması rastlantı değildi. Görünüşe göre Rusya, İran, Kuzey Kore ve Çin ortak bir stratejiyle hareket ediyordu. ABD, bu giderek sıklaşan iş birliğini "AXIS" adıyla tanımlamaya başladı. Bu iki düzenin de ötesinde, Türkiye'nin ekonomik ve jeopolitik çıkarlarını korumak adına tarafsız bir duruş sergilediği de görülüyor. Tarafsızlık, özellikle Türkiye'nin dış ticaret verilerinde belirgin hale geliyor. Rusya ve Çin ile toplam ticaret hacmi 90 milyar doları aşarken, Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD ile olan ticareti ise 160 milyar doları buluyor. Bu durum, Türkiye'nin ekonomik büyümesi için her iki tarafla da iş birliğini sürdürmesinin hayati önem taşıdığını gösteriyor.
Özellikle Rusya ile enerji bağımlılığı, bu ekonomik ilişkinin kilit noktasıdır. Türkiye, doğalgaz ithalatının %40’ını Rusya’dan karşılıyor. Bu ilişki, tahıl ve petrol ticaretinde de güçlü bir bağ oluşturuyor. Çin ile olan bağlar ise teknoloji ve üretim alanlarında yoğunlaşıyor. Huawei, Xiaomi, BYD ve Cherry gibi Çinli markaların Türkiye’de yaptığı yatırımlar, bu ilişkinin somut örneklerini oluşturuyor. Bu yatırımlar sadece ticaret hacmini artırmakla kalmıyor, aynı zamanda istihdam yaratıyor ve Türkiye’nin büyümesine katkı sağlıyor.
Jeopolitik açıdan bakıldığında, Türkiye’nin NATO üyesi olarak Batı ittifakında kilit bir rol oynaması, onun stratejik önemini artırıyor. Ancak, Rusya ve Çin gibi doğu bloklarıyla geliştirdiği ilişkiler, Türkiye’nin çok yönlü dış politika anlayışını yansıtıyor. Rusya’dan alınan S-400 hava savunma sistemleri, bu politikanın en çarpıcı örneklerinden biri. Batı’dan gelen tepkilere rağmen bu sistemlerin satın alınması, Türkiye’nin savunma ihtiyaçlarını karşılamada bağımsız bir yol izlediğini gösteriyor. Buna ek olarak, Türkiye’nin geliştirdiği yerli ve milli savunma sanayi projeleri, özellikle KAAN adlı 5. nesil savaş uçağı projesi, ülkenin askeri anlamda bağımsızlığını artırma çabalarının bir göstergesidir.
Öte yandan, Türkiye’nin bu iki düzen arasında izlediği tarafsızlık politikası, onun yalnızca ekonomik kazanç sağlamasını değil, aynı zamanda ulusal çıkarlarını korumasını da sağlıyor. ABD’nin liderliğindeki düzen, küresel hegemonyasını sürdürmek için ekonomik ve askeri gücünü kullanırken; Rusya, Çin, İran ve Kuzey Kore gibi ülkelerden oluşan "AXIS", çok kutuplu bir dünya düzeni inşa etmeyi hedefliyor. Bu ittifak, ABD’nin güçlü ekonomisi ve ezici askeri gücüne karşı ortak bir cephe oluşturuyor. Ancak, ittifakın nihai hedefi ABD liderliğindeki dünya düzenini yıkıp, yeni bir düzen kurmak olarak öne çıkıyor.
Küresel çatışmaların derinleştiği bir dönemde, Türkiye’nin bu karmaşık denklemi başarıyla yönetmeye devam etmesi, onu uluslararası sahnede benzersiz bir konuma taşıyacaktır. Bu süreçte, Türkiye’nin tarafsızlık politikasını koruması, hem ekonomik çıkarlarını maksimize etmesi hem de küresel çatışmalardan uzak durması açısından kritik bir öneme sahiptir.