29 EKİM 10 VE 24 KASIM
Prof.Dr.Necati Cemaloğlu yeni çıkacak kitabında kamuoyunu aydınlatıcı bilimsel inceleme ve değerlendirmeler yapmış: Hoca diyor ki “Demokratik yaşamın gereği seçimlerde, halk ve halkın kendi işlerini yapmak üzere vekâlet vereceği vekiller arasında psikolojik sözleşme söz konusudur. Parti programları, yazılı vaatlerdir. Fakat o partinin yereldeki adayının meydanlarda veya şahıslara yaptığı bireysel propagandası, vaatleri, halkın beklentileri ile örtüştüğünde karşılıklı psikolojik bir sözleşme oluşmuştur. Halk vekâlet verecek, vekil ise halkın beklentileri doğrultusunda hizmet edecektir. Eğitim, hukuk, sağlık ve güvenlik ihtiyaçlarını karşılaması, refah düzeyini arttırması, işsizlik sorununu çözmesi beklentisi gibi. Vekâleti devralan, bu akdi yerine getirmeyip kendi önceliklerini yapar veya hayati beklentiler yerine daha önemsiz ve acil olmayan uygulamalara aktarırsa bu sözleşmeyi ihlal etmiş olur.
Gelin bugünlerdeki siyaset gündemine bir bakalım:
Seçim konuşmalarında halka ezan Türkçe okunsun tartışmasına tutuşacağım seçilince diyen bir siyasetçi olmuş muydu? Diyanet İşleri Başkanının Atatürk’e karşı halkı kin ve düşmanlığa sürükleyen birinin ziyaretine cübbesiyle gitti tartışması demiyorum, çekişmesi yapacağız diyene rastlamış mıydık? Okullarda andımız okunsun okunmasın çekişmesi yaratacağız diyen olmuş muydu? Soğuktan donarak şehit olan kahramanlar için iktidar muhalefet çatışması çıkmasıyla karşılaşacağını tek bir vatandaşımız aklından geçirmiş miydi? Ülkemiz konsolosluğunda işlenen bir gazeteci cinayeti hakkında birbirini suçlayan bir iktidar muhalefet isteyen tek kişi var mı acaba? SGK’yı sen batırdın ben batırdım çekişmesi halk önünde sürekli niye sürdürülüyor ? Amaç ne?
Hepsini anlatmadım halkın gündeminde olmayan çatışma konularının. Lakin seçimden sonra istikrar olacak, halkın refahı artacak, ekonomi düze çıkacak, adalet mekanizmasını daha iyi çalıştıracağız, tarım ürünlerine iyi fiyat verilecek, yatırımlar hızlanacak… gibi vaatler duydum. Bu durumda bizde açık ve net ihlal var mı?
Acaba halkla psikolojik sözleşme içinde yer almayan ve halkı hiç mi hiç ilgilendirmeyen bu gereksiz gündemler neden meşgul ediyor haber bültenlerini ve neye yarıyor?
Kitabın başka yerlerindeki şu iki açıklamayı da verelim:
Hofstede, 1967-1973 yılları arasında 50 ülkede araştırma yaptı. Bu araştırma göre Türk kültüründe öne çıkan, yüksek performans ortaya koymaktan çok kişiler arası uyum ve anlaşma daha önemlidir. Türk kültüründe liderler, performans yönelimi ve benmerkezci davranışa değil, iş birliğini kolaylaştıran davranışa yönelmeleri gerekir. Türkiye gibi ilişki yönelimli bir kültüre sahip bir toplumda olumlu iş sonuçlarına ulaşmak isteyen bir lider, çalışanlara karşı duyarlı ve samimi olması gerekir (Baltaş, 2011).
Türk milleti bu kültürüne uygun liderlere kavuşmuş mudur yoksa arayış içinde midir?
Japon markası Toyotada “Hiç gücün yokmuş gibi yönet!” ilkesi oldukça ilginçtir. Yasal güç kullanmak ya da sürekli zorlayıcı gücü işe koşmak, son kibrit çöpünü yakmak gibidir. Çalışanları sürekli yasal ya da zorlayıcı gücü kullanarak örgütü hedefe ulaştırmaya çalışmak, örgütsel yapıda hesapçı, çıkara dayalı ve her an bağlılığını sona erdirmeye hazır çalışan davranışlarının ortaya çıkmasına neden olabilir.
Bizde yönetim anlayışı neye dayalı?
29 Ekim ardından 10 Kasım iki hafta sonrasında da 24 Kasım Öğretmenler Günü gelir her yıl, hamaset dolu sözler söylenir, yazılır çizilir. Ancak Atatürk’ün gösterdiği muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkma hedefine ulaşmak için siyaset ve yönetim anlayışımızı değiştirme gereğine değinene rastlayamayız hiç!
Arda arda gelen bu üç günde eğitim yöneticilerimiz düşünse iyice de çağdaş eğitim sistemimizle Necati Hocanın bu bilimsel tespitlerine göre ciddî bir paradigma değişimi yoluna çıkabilsek artık!