Her canlı ölümü tadacaktır şüphesiz ama bazılarının ölümle
yüzleşmesi farklı olabiliyor. Murat Başkara, 34 yaşında geçirdiği
kalp ameliyatı sonrası kendi ifadesiyle 15 kez “gidip geldi”. Bu
gidiş gelişlerin bazısında büyük bir el ve muazzam bir ışık gördü,
bazısında ise uzun uzun konuşup sorguya çekildiğini anlattı
Murat Başkara 35 yaşında, İstanbul'da yaşıyor. Özel bir şirketin
mali işler müdürü, iki çocuk babası. İşinde titiz, ailesine düşkün,
fanatik Beşiktaşlı, güler yüzlü ve esprili bir adam. Kısacası
dışarıdan bakıldığında işinde gücünde normal bir aile babası. Ancak
genç adamın hiç de normal olmayan bir öyküsü var. Tabir uygunsa
Başkara ölümle vals yapmış. 15 kez gidip gelmiş. Gerçekten dans
etmiş ölümle...
Hikaye Başkara'nın 26-27 yaşlarına, askerlik yıllarına değin uzanıyor. Başkara askerlik yaptığı dönem, 3 km'lik teçhizatlı koşulardan kurtulmak ister, doktora gider ve koşu esnasında göğsünün ağrıdığını söyler. Niyeti hınzırcadır ama muayene sonucu kalp kapakcığında üfürüm olduğu ortaya çıkar. Ama o dönem bu durumu çok da ciddiye almaz. Sekiz yıl boyunca bir sıkıntı yaşamaz ancak bir gece yaşadığı şiddetli göğüs ağrısı sonucu tekrar doktora gider. Birçok hastane ve doktor ziyaretinin ardından aort damarındaki genişleme nedeniyle ameliyat olmasına karar verilir. Ameliyat öncesinde ve esnasında herhangi bir sorun ortaya çıkmaz. Bir haftalık gözetimin ardından durumunda bir anormallik gözlenmez ve doktorlarının da onayıyla taburcu edilir. Esas macera da taburcu olup hastanenin önünde arkadaşının arabasına bindiği an başlar...
- Taburcu olup arabaya bindiğinizde neler
oldu?
- Hastanenin kapısına geldik. Arkadaşım Bayram beni almaya
gelmişti, eşimle birlikte arabanın arka koltuğuna oturduk. Araba
bir iki metre gitti gitmedi, arkadaşıma "Yahu seni ne kadar
özlemişim" dedim ve orada bende film koptu. Eşimin çığlığıyla
kendime geldim. O cümleyi söyledikten sonra başım öne düşmüş ve
titremeye başlamışım. O an kalbim durmuş.
- Bunlar tabii hep size sonradan anlatılanlar, o an
farkında değilsiniz?
- Evet, kendimden geçmişim. Ama o kendimden geçtiğim kısa süre
içinde sürekli bir şeyler anlatıp duruyordum. İnsanlara bunu
söyleyince şaşırıyorlar. Ya bir şeyler soruyorlar anlatıyorum ya da
sorulmadan hiç durmaksızın konuşuyorum. Eşim ve arkadaşım
konuştuğumun farkında değiller ama ben uzun uzun anlatıyorum.
Eşimin çığlığıyla kendime geldiğimde ona sorduğum ilk soru, "Ben ne
konuşuyordum?" oldu. O da bana, "Hiçbir şey konuşmuyordun ki",
dedi. O kısa süre bana o kadar uzun bir zaman gibi geldi ki,
anlatamam. Tabii ben böyle hissederken dışarıdan görünen tek şey
benim öne düşmüş başım ve titremem.
- Bu ilk gidip-gelmeden sonra ne yaptınız?
- Tekrar hastaneye, az evvel taburcu olduğum odaya döndük.
Doktorlarıma durumu anlattım. Acil servis ekibi geldi, nabzım
neredeyse 200'e, tansiyonumsa 18'e fırlamıştı. Sedyeye yatırıp,
yoğun bakıma indirdiler, böylece taburcu olmak da hikaye oldu. Bu
ilk git-gelin hastane önünde olması da bir bakıma mucize, Allah'ın
verdiği ikinci bir şans oldu tabii.
- Doktorlar ne dedi o an size?
- İlk aşamada fikirleri yoktu. Yoğun bakım servisine indirip yine o
bütün makinelere bağladılar. Bir sürü cerrah, kardiyolog geldi
başıma, onlar da ilk kez böyle bir şey yaşıyorlardı.
- Doktorların ilk kararı sizi bir gece gözetim altında
tutmaktı yani?
- Bir, bir buçuk saat sakin geçti. Ben de o esnada madem tekrar
hastaneye yattık biraz uyuyayım dedim. Tam o esnada bir el gördüm.
Bunu anlatınca arkadaşlara komik geliyor ama uyuyayım diyerek
gözümü kapattığım anda kadın eli mi, erkek eli mi bilemediğim bir
el gördüm. Avuç içinde bu yaşıma kadar görmediğim, mükemmel bir
beyaz ışık vardı. O ele dedim ki, "Elini tutup sıkarsam, kalbini
durdururum". O da bana "Al durdur o zaman" dedi. Eli tuttum,
sıktım. Sıktığım zaman bütün makineler ötmeye başladı. Bütün
makineler öttüğü an gözümü açtım. Bütün makinelerin ötmesi,
kalbimin durması demek. Yoğun bakım personelleri geldi hemen
yanıma, doktora haber verildi; hasta ex oldu diye. Hemen doktorum
geldi. Şöyle söyleyeyim size, uzun aydınlık bir yoğun bakım
odasında yatağımda yatıyorum. Bu gidip gelmeler esnasında o ışıklar
bir anda açılıp bir anda kapanıyor. Ancak o eli bir kez gördüm
yalnızca.
- İkinci kez kalbiniz duruyor değil mi?
- Evet. İkisinde de yüksek seslerden sonra kendime geldim. İlkinde
eşimin çığlığı, ikincisinde makinelerin çıkardığı sesler. O an
kalbimin durduğunu bilmiyordum, çevremde hasta ex oldu deniliyor
ama açıkçası ex olmak tam olarak ne onu da bilmiyorumdum. Doktorum
yanıma gelip "Nasılsın Murat?" diye sordu, "İyiyim hocam" der demez
yine başladı gidipgelmeler. Ben makinelerdeki çizgilerden önce
doktorlara haber veriyordum aslında gittiğimi. "Hocam, gidiyorum
ben" deyip gidiyordum. Her yer kararıyordu. Daha sonra da tekrar
aydınlanıyordu etraf. Gidip, gelmelerim sıklaşınca, beni
ameliyathaneye götürdüler.
- Ameliyathaneye gidene kadar kaç kez gidip
geldiniz?
- Sayısını hatırlamıyorum. En az 15 kez olmalı. Hastabakıcı daha
sonra "Murat Bey 15 sonrasını ben sayamadım" dedi. Cerrahlar
ameliyata hazırlanırken bir kez daha, bu sefer daha uzun süreli
yine kalbim durmuş. Gözümü açıp kendime geldiğimde yanımdaki yoğun
bakım hemşiresine söylediğim ilk laf "Ben ne konuştum?" oldu yine.
Hemşire şöyle söyledi: "Sen az evvel yoktun, hiçbir şey
konuşmuyordun, hareket yoktu." Sonra tekrar ameliyata aldılar
geçici pil takmak üzere. Herkesi dışarı çıkardılar ama ben bir
yoğun bakım hemşiresi beyefendiye "Sen gitme, korkuyorum" dedim.
Ellerimi tuttu o da sağ olsun. O ellerimi tutarken yine kendimden
geçtim. Bu da büyük bir gidişti... Sonradan anlatılanlara bakılırsa
ekran iki kez düz çizgi olmuş. Bu, hastayı kaybettik demek. Üçüncü
kez düz çizgi de olunca beni ameliyat eden cerrah içeri girdi
bağırarak "Hastaya ne oluyor?" diye. Bu sefer de onun çığlığıyla
kendime geldim. Her seferinde yüksek bir ses beni hayata
döndürüyordu. Ardından geçici kalp pili takıldı. Ameliyathanede
alkışlar falan duyuyordum. Daha sonraları hastabakıcıma "Benim
nabzım kaçtı?" diye sorduğumda moralim bozulmasın diye 15 falan
dedi. Halbuki kalbim duruyormuş.
ARTIK HAYATA DAHA OLGUN BAKIYORUM
- Yaşadıklarınızı çevrenize aktardığınızda nasıl tepkiler
aldınız, inanmayan oldu mu?
- Hayır. Fark ettiğim şu ki insanlar ölümden korkuyorlar, ölümden
korkan bir adam değilim. Şehadet getirmeden ölmekten korkarım
sadece. Herkes gittim geldim diye konuşur ama ben hakikaten gidip
geldiğimi düşünüyorum. Allah bir şans daha verdi bana. Sorguya da
çekildim belki, uzun uzun anlattığıma göre.
- Bu tarz olaylar yaşayan insanlar genellikle "Işığı
gördüm" ya da "Hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden
geçti" derler. Sizde oldu mu buna benzer durumlar?
- Daha önce de dediğim gibi muazzam bir beyaz
ışığa sahip bir el gördüm. Öyle hayatım film şeridi gibi gözlerimin
önünden geçmedi. Ancak uzun süreli gidip gelmelerde sürekli bir
şeyler konuşup durdum. Derler ya öbür dünyaya gittiğiniz zaman siz
susacaksınız, eliniz, gözünüz konuşacak, aynı onun gibi. İsteyerek,
bilinçli bir konuşma hali değil bu. Işığa koştum, ışığa kaçtım
derler. Ben bir yere uçup kaçmadım. Ama bir şeylerin de hesabını
verdim.
- Ölüme bu kadar yaklaşmak ilk anda size neler
hissettirdi?
- Ölümün kıyısından döndüğümün farkında değildim. Ama
ameliyathanede ne olur ne olmaz diyerek Kelime-i Şehadet getirdim.
Keza kalbim durduğunda devamlı yaptığım, şehadet getirip, "Allah'ım
günahlarımı affet" demek oldu. Başka ne yapılabilir ki?
- Tüm bu yaşananlardan sonra hayatınızda ne gibi
değişiklikler oldu?
- Hayata daha olgun bakıyorum artık. Bazı şeylere sıkılmamayı
öğrendim. İki çocuğum var, her akşam elimden geldiğince onlarla
vakit geçiriyorum. Onlara kızamıyorum. İşleri, dünya meselelerini
daha az kafama takıp Beşiktaş'ıma zaman ayırıyorum, sağ olsun
bugünlerde üzmüyor o da bizi.
Kardiyolog Dr. Egemen Duygu: KALBİ CİDDİ BİR SÜRE
DURDU
Murat Başkara'nın anlattıklarından sonra durumla
ilgili tıbbi bir görüş almak da gerekli olmuştu. Biz de ameliyata
katılan cerrahlardan Egemen Duygu'ya gittik ve olayı sorduk. İşte
Egemen Duygu'nun aktardıkları:
Murat'ın askerde tanısı konmuş biküspit kapak dediğimiz aort kapağı ile ilgili bir sıkıntısı vardı. Biz hem aort kapağını hem de genişleyen aort damarını değiştirdik. Gayet iyi geçti ameliyat süreci. Sonrasında taburcu ettik Murat'ı, arabaya bindirdik. Arabada bayıldı. Kalbi ciddi bir süre durdu. Sonra tekrar çalışmaya başladı. Ameliyat sırasında bazen dikişlerin geçtiği yerlerde sinir ileti sistemleri oluyor. Orada bir hasar meydana gelmiş demektir bu. Apar topar Murat'ı yatırdık tekrar. Baktık ki Murat gerçekten gidip gidip geliyor. Gidip gelme de şu; kalp ileri derecede yavaşlıyor ve birden duruyor. Beyne kan pompalanmadığı için bilinç kısa süreli gidiyor. Bu çok sık oldu. Yoğun bakıma indirirken Murat yine "Hocam ben gidiyorum" diyerek bir kez daha gitti geldi. Murat'ın kalbinin normalde 60'da 100 atması gerekirken bu ameliyat sonrası çok yavaşlıyordu. Şimdiye kadar ben Murat'la beraber üç vaka gördüm. Çok ender görülür bu durum. Biraz da şanssızlık tabii.
Mehmet BEDİROĞLU / Pazar SABAH