SEHİV SECDESİ namaz konusunda fıkhi bir kavram.

Hepimiz biliriz zira başına gelmeyenimiz yoktur. Namaz hocalarında, ilmihal kitaplarında her zaman kendine mühim bir yer bulur.

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu konu hakkında Fetâvâyı -Hindiyye’den şu nakli yapıyor. “Namazda unutarak bir rüknün geciktirilmesi, tekrarlanması veya öne alınması ya da bir vacibin terk edilmesi, geciktirilmesi veya değiştirilmesi hâlinde noksanlığın telafi edilmesi için sehiv secdesi yapılması vaciptir.”

Bu kısmını burada kapatalım şimdilik.

HAYAT bir namaz değil mi peki?

Allah’ı namazda anarak, O’nun emrine uyarak arınmaya çalışan mü’min bu işi sadece namazın fiziken icrasıyla sınırladığı zaman yani arınmasını, temizlenmesini, berraklaşmasını, saflaşmasını hayatın tümüne taşıyıp ikame etmediği zaman meydana gelen noksanlık nasıl giderilecektir?

Belirli vakitlerde emredilmesiyle zaten günün içine yayarak bir zaman, mekân, yön ve şuur oluşmasının istendiğini unuttuğumuzda neler olur?

Akıl trafiğimiz karışmaz mı?

Yürek burkulmalarımız bizi duygu felcine uğratmaz mı?

Muhakeme yoksunluğumuz kontrolsüz davranışların önünü açmaz mı?

Vaktin dikkatinden uzaklaşan bilincimiz tembelliğe meylederek yapılması gerekenlerin sırası, önemi ve zamanını karıştırarak kaosa sebep olmaz mı?

Namazda kıbleye yönelmenin işaret ettiği doğruluğu, dürüstlüğü, adaleti, merhameti, şefkati, iyilikleri çoğaltmayı, herkese hoşlukla muamele etmeyi, öfkeyi bastırıp yumuşaklıkla iş tutmayı, bencilliği sıfırlayıp önce sen deme pratiklerini köreltmeyi, hırs meselelerinde frene basmamayı, kibrinin gemi azıya almasına mâni olamamayı getirmez mi?

Secdegaha bakmak demek olan “Nazar Berkadem”i kaybettiğimizde kendimizi ve kendimizdekileri görmeyip başkalarını araştırmaya, tecessüs etmeye, merakımızı diğerlerinin mahremiyetine yöneltmeye başlamamızı temin etmez mi?

Namazın rükusu var, secdesi var biliyoruz. Peki, hayatın yok mu?

Namazda rüku ve secdeyi yaratıcımız ve sığınağımız olan Allah’a yaparken hayattaki rüku ve secdemizi kime yapıyoruz?

Kime sığınıyoruz?

Kimden imdat istiyoruz?

Kime ya da kimlere eğiliyoruz?

Namazda yanıldığımızda rüknün geciktirilmesi, öne alınması veya terk edilmesinin oluşturduğu eksikliği yanılma secdesi ile tamamlıyoruz.

Ya hayatımızdaki iman yanılgılarını, ikrar sorunlarını, itaat problemlerini, doğruya istikametli olarak tam yönelemeyişlerimizi ve buna rağmen yanlışa, şirke, nifaka, şükretmemeye tam gaz ve kararlılıkla yönelişimizin telafisini nasıl ve ne şekilde yapabileceğiz?

Bu konuyu gündemimize almakta sizce de çok gecikmedik mi?

İKAME etmek ne demektir, kılmaktan farkı nedir peki?

Bunlar düşünce âlemimize girmeli ve artık üzerine ciddi şekilde eğilmeliyiz.

Hayatı doğrulukla ayakta durdurmak, haklıya hakkını vermek, haksıza usulünce haddini bildirmek yani sınırlarına davet etmek görevimiz olmalıdır.

Allah’ın tamamladığı rahmeti olan dinimizi yine sadece O’na has kılarak sahih biçimde tatbikatını yapmakla hayat namazını kılmış olacağız.

Hamd yoksunluğundan kurtularak, şükrü yaşamımızın esası yaparak, adaleti hem bireysel hem de cemiyet hayatında doğru biçimde yaygınlaştırarak, insanlar başta olmak üzere tüm yaratılmışlara merhametle muamele ederek, ayrıştırıcı ve ötekileştirici belasını başımızdan savarak, hımbıllık kabusundan uyanıp çalışkanlığı, gayreti, araştırmayı, öğrenmeyi önceleyerek, bencillik atından inip tevazu taburesinde oturarak, dini ve tasavvufu söylem olmaktan çıkarıp amel sahasına ihlasla taşımaya başlayarak hayat namazını kılmaya niyet etmiş olabiliriz ancak.

HAYATIN sehiv secdesi imanın öncesinde bize teklif edilen tövbe ile olmalıdır.

Nedamet şalına bürünmeli, pişmanlıklarımızı aşikâr etmeliyiz.

İnanmış gibi yapmaktan vazgeçip gerçek bir imana Kur’an-ı Kerim’i anlayarak sahip olmakla, Müslüman gibi yapmaktan vazgeçip hakikatli bir teslimiyeti gerçekleştirerek, Fahr-i Kâinat Efendimizin örnekliğinden gerçek sahneleri hayatımıza taşıyıp onlara can vererek ancak makbul ve telafi edici bir sehiv secdesi yapabiliriz.

Gecikmedik mi, çok geciktik.

Ama daha fazla neden direnelim ki!

Ya Selam.